Anadolu
Geçmişte büyük göçlere, saldırılara, harblere sahne olan ve en önemli tarihi olaylara daha önemlisi ise tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış büyük bir coğrafyadır. Anadolu, Karadeniz'i Marmara'ya bağlıyan İstanbul boğazının doğusunda kalan bölgedir. Asya kıtasının batıya doğru uzanmış yarım ada şeklinde de bir yaylasıdır. Doğu da İran, Kuzey'de Karadeniz, Batıda Marmara ve Ege denizleri Güneyde ise Akdeniz ve Suriye ve Irak ile sınırlanır. Yazarken bile yoruluyor insan olağan dışı harika bir yer.
Anadolu'nun yüz ölçümü 734.144 km karedir. Türkiye topraklarının %97 si Anadolu'dadır. Anadolu'nun coğrafya sınırları yukarıdaki noktalara kadar önce bazı değişikliklere uğramıştır. Anadolu adı verilen bölge daha önceleri küçük Asya, ön Asya gibi adlar ile anılmaktadır. İlk zamanlarda bu bölgenin kapladığı alanlar ise Ege denizinin doğusundan Kızıl ırmağa kadar uzanan bölümüydü. Hatta Amasya ilinde doğmuş, Yunanlı Çografya doktoru batı dan Ege denizine uzanan bölgeye küçük Asya yarım adası olarak isimlendirilir.
Işığın Altın Çağı Ampul İcadı
Ama Edison için bu sadece bir başlangıçtır. İlk ürettiği ampul sadece 40 saat yanmayı başardı. Sıra daha çok süre dayanan bir ampul yapmaya geldi. Bu süreçten tam 50 yıl sonra 1929 Ekim ayında en uzun yanan ampul icadı gerçekleşti. Artık o günden buyana şehirler Işıl Işıl aydınlanmaya başladı.
İlk üretilen ampul 10.000 watt gücündeydi. Elektrik ampullerinin, uçak alanlarında ve film stüdyolarında kullanılmak üzere yapılanları kuvvetli bir ışık kaynağıdır. Bunların bazıları daha yüksek watt ile aydınlatma sağlıyordu. Tabi ki bunun yanında şehir ve evler için çok daha düşük ışık yayan az watt olan ampullerde mevcuttur.
İlk ampul üretimi ABD yani Amerika birleşik devletleri tarafından gerçekleştirildi. En önemlisi dünyada günde 6.000.000 ampul üretiliyordu. Demek istemiyorum ama adamlar ürettikleri ampullerin çoğunu Noel ağaçları için yapıyorlardı. Bu nasıl bir keyif, saten ilk icadın kullandığın alana bak. :) Neyse devam edelim. O dönemlerde en çok üretime sahip olmasına rağmen sadece %4 kısmını başka ülkelere ihraç ederdi.
Türkler'de Avcılık
Osmanlı Türkleri, aynı şekilde avcılığa çok önem vermiştir. Başta padişahlar olmak üzere, hemen hemen bütün devletler avcılıkla ilgilenirler di. Padişahlar ava çıktıkları zaman geceleri konaklayacakları köşkler yaptırmışlardır. Bunun sebebi av sporunun günlerce süreceği olmuştur. Hatta l.Orhan'ın oğlu Süleyman paşa av yakalamak isterken ölmüştür. Yıldırım Beyazıt yanında 5 bin kişi ile ava çıkarlardı. Bu gelenekte genelde av yerleri İstanbul'da Kağıthane, Üsküdar tarafları olurdu.
En çok avlanan hayvanlar ise; geyik, domuz, kurt, tilki gibi hayvanlar avlanırdı. O dönemde Almanya'da ise bu hayvanları sadece ileri gelenler avlayabilir ve kesinlikle halktan kişiler avlanması yasaktı.
Athena
Efsaneye göre Çömlekçi in firinini, dülgerin gonyesini Athena icat etmiş, öküzleri boyunduruğu vurmayı ve ayakkabıcılık gibi dalları insanlara o öğretmiştir. Kadınlarda ise iplik erip, elbise yapmayı ve anliyacaginiz kadınların yaptığı tüm işleride öğretmiştir. Üstelik Troya'yı kuşatmak içinde Truva atı fikrini verende kendisidir.
Athena daha sonraki çağlarda ise toplu yaşamanın bir tanrıçası olarak görülmektedir. Athena'nın işçilerine ve çalışanlarına karşı da özel bir sevgi, saygısı vardır. Athena, çiftçilik, denizcilik ve hayvancılıkta da çığır açacak buluşlara imza atmıştır. Bunun için Yunan mitolojisinde en önemli tanrılardan bir tanesidir.
Atatürk Anlatıyor (İlk Okul Yılları)
Çok geçmeden o hafta içerisinde mahalle mektebini bıraktım. Şemsi efendi mektebine kayıt edildim. Ki kader ki babamın ölümünden sonra annem ile dayımın yanına taşınmak zorunda kaldım. Okuldan ayrıldım ve tarla bekçiliği yapmaya başladım. Annem benim okumadigima çok içerlendigi için beni Selanik'te teyzemin yanına gönderdi. Burada mülkiye idadisine kayıt oldum. Ama burada da sorunlar peşini bırakmıyordu.
Mektepte kaymak hafız isminde bir hoca vardı. Bir gün sınıfa ders anlatırken ben başka bir çocuk ile kavga ettim. Hoca bu durumda beni çok dövdü. Bu üzücü durum üzerine annem beni okuldan aldı. Saten o sıralar da annem Selanik'te bulunuyordu. Ben Askeri rüştiye girmek istiyordum ve bu konuda çok ısrarcı İdim. İçimde tarif edilemez askerliğe karşı bir duygu vardı. Ancak annem benim asker olmamı istemiyordu. Bende gizlice okul sınavına girdim ve kazandım.
Askeri mektepte bütün öğretmenlerim beni çok sevmişti. En çok başarılı olduğum ders ise matematik dersiydi. Matematik hocamın ismi Mustafa idi. Bir gün bana "oğlum seninde ismin Mustafa benimde buna bir çare bulalım"dedi. Ve bana bundan sonra senin adın Mustafa Kemal dedi. Okul bittikten sonra 1985 yılında askeri idadeye kayıt oldum. Okulu iyi bir derece ile bitirdim. 1899 ise harp okuluna girdim. İşte buradan sonra gerçek askerlik hayatım başlamış oldu.
Abbasiler
Abbasiler, emevilerden sonra Irak ve Mısır'da halifelik eden hanedanın adıdır. Hazreti Muhammed'in amcası Hz. Abbas bin Abdülmuttalip soyundan gelen Abbasiler uzun dönem halifelik ettiler.
Hz. Muhammed'in ölümünden sonra Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali Halifelik etti. Ali'nin halifelik ettiği zaman Muaviye durumuna hakim olarak halifeliği aldı. Bu durumda Peygamber efendimizin halifeliği emevilere geçmiş oldu.
Müslüman halka yaptıkları zulümler den dolayı halifelik sıkıntılı bir döneme girdi. Peygamber efendimiz, emevilerin namaz kılan, ibadet eden tüm müslümanları beraber kılmayı küçüklük saydığı kulağına gitmişti. Diğer yandan büyük bir çalışma sürüyor ve Hz.Muhammed ve ailesi Abbasiler sağladığı itibar ve güç günden güne artıyordu. Bu güç ile başa İbrâhim'in başa geçmesi ile isyan sinyalleri verilmeye başlandı.
Yıllarca hazırlanan isyan 747 haziran ayında başladı. İsyanı Horosanlı Ebu Müslim idare ediyordu. 3 yıl süren isyan sürecinde Emevi Halifesi İbrâhim'i hapsetti ve öldürülme emrini verdi. 2 yıl sonra da kardeşler halifeliği ele aldılar ve Ebu-l Abbas halifeliği ni ilan etti. Ancak her şeye rağmen Emeviler tamamen bitirilemedi.
Hz. Muhammed'in Hayatı
Hz. Muhammed Peygamberimiz, Fil vakasından 50 gün sonra, Rebiullevvel ayinin on ikinci Pazartesi günü, tan yeri ağarırken, Mekke'de doğdu.
PEYGAMBERİMİZ DOĞDUĞUNDA BAZI HADİSELER VUKUA GELDİ
Peygamberimiz doğduğunda bazı hadiseler vukua geldi, bunlardan bazılarını söyle sıralayabiliriz: Peygamberimiz, anadan sünnetli ve göbeği kesik olarak doğdu. Peygamberimiz doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini, yere dayamış başını semaya kaldırmış olarak doğdu. Peygamberimiz doğduğu zaman, bir yıldız doğmuş ve bilginler, "Bu yıldızın doğduğu gece, Ahmed doğmuştur. " dediler. Bir çok Yahudi âlimi Tevrat'tan inceleme ile peygamberimizin bu gecede doğduğunu yakınlarına bildirmişlerdir.
Peygamberimiz doğduğu gece, Kisra'nın sarayından on dört şerefe yıkıldı. İranlılar'ın, bin yıldan beri hiç sönmeden yanan Atesgedeleri sönüverdi. Save Gölü'nün suyu çekildi. Sema Vadisini su bastı. İran Şâhı, Arapların, ülkesini istilâ edeceğini rüyasında gördü ve telaşa düştü.
PEYGAMBERİMİZ'İN BABASI HZ. ABDULLAH
Peygamberimizin babası Hz. Abdullah, Kureyş'in ileri gelen delikanlılarındandı. Güzel yüzlü, iki gözü arasında peygamberlik nûrunu taşıyordu. Mekke'nin bütün genç kızları, onunla evlenmek için can atarlardı. Babasına o kadar itaatliydi ki, babasının izinden hiç çıkmazdı. Hatta birinde babası Abdulmuttalip, Allah'a dua etmiş ve "Allahım eğer bana on erkek evladı verirsen onlardan birini senin için kurban edeceğim. " demiş, on evladı olunca da Allah'a verdiği sözü tutmak için oğlu Abdullah'ı kurban etmek istemiştir. Oğlu Abdullah, babasına itiraz etmemiş ve boyun eğmiştir. Etraftan yapılan eleştirilerle oğlunu kurban etmekten vaz geçmiş, onun yerine 100 adet deve kurban etmiştir. Hz. Abdullah, Hz. Amine ile evlendikten kısa bir müddet sonra gittiği ticaret kervanından dönerken yolda hastalandı. Medine'de dayısı Beni Adiyy bin. Neccar'ın yanında bir ay hasta aldıktan sonra vefat etti. Hz. Abdullah, vefat ettiği zaman Peygamberimiz henüz Anne karnında altı aylıktı.
PEYGAMBERİMİZİN SÜT ANNEYE VERİLİŞİ
Yeni doğan çocukları süt anneye vermek; Kureyş ve diğer Arap eşrafının adeti idi.
Bu da; kadınların kocaları ile daha iyi meşgul olmalarını ve çocuklarında, özellikle, havasının güzelliği, rutubetinin azlığı ve suyunun tatlılığı ile tanınan yerlerde yasayan şerefli kabileler arasında, sağlam vücutlu, siki etli, cesaretli yetişmelerini ve düzgün, pürüzsüz konuşmayı öğrenmelerini sağlamak içindi.
Mekke çevresinde ve Harem içinde oturan kabilelerden Süt annesi olanlar, her yıl iki defa, yaz ve güz olmak üzere Mekke'ye gelirler, çocukları alıp götürürlerdi.
Peygamber efendimizi (A. S) Ben'i Sa'd b. Bekr kabilesinden Süt annesi Halime hatun götürdü.
Peygamberimizin Süt kardeşleri şunlardır::
Abdullah b. Haris, Üneyse binti. Haris, Şeyma bint-i Haris.
Peygamberimizi Yetim olduğu için Arap kadınları kabul etmemiş; sadece kabilesine götürecek çocuk bulamayan Halime, eli bos gitmemesi için peygamberimizi kabul etmişti. Peygamberimizi aldıktan sonra Halime ve Ailesinin yaşam tarzı bir anda değişti.
Bunlardan bazılarını Halime'nin dilinden dinleyecek olursak; Halime Hatun der ki;" İçinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Ben, kır merkebimin üzerinde idim. Yanımızda, yaşlı bir devemiz vardı, bize bir damla süt vermiyordu.
Üzerinde bulunduğum merkebin ağır yürümesi yol arkadaşlarımı çileden çıkartıyordu. Nihayet Mekke ye varıp emdirilecek oğlan çocukları aramaya başladık. İçimizden hiçbir kadın Muhammedi almak istemiyor, ondan uzak duruyorduk. Çünkü, bizler emdireceğimiz çocuğun babasından bahisse kavuşmayı ve ondan armağanlar almayı bekliyorduk.
Bir ara Muhammed in dedesi Abdulmuttalip'le karşılaştım, bana; İsmin nedir ?diye sordu.
Halime dedim. Bana; Ey Halime! Benim yanımda bir yetim çocuğum var onu emzirmek için Beni Sa'd kabilesi kadınlarına teklif ettim öksüz olduğu için kabul etmediler. Sen kabul eder misin? Ben, "bana biraz müsaade ette kocama bir danışayım." dedim.
Hemen kocamın yanına döndüm, ona haber verdim. Kocam izin verince Muhammedi aldım.
Muhammed bize gelince, evimiz öyle bereketlendi ki kocam la hayretler içinde kaldık. Sütü çekilmiş olan devemizde sütler fazlaca akmaya, zayıf olan merkebimizi, yolda başka hiçbir binek hayvan geçememeye, davarlarımıza inen süt hiçbir davara inmemeye başladı.
Peygamberin Çocukluğu daha değişikti. Daha iki Aylık iken, her tarafa yuvarlanmaya çalışıyordu. Üç Aylık olunca Day durmaya çalışıyordu. Dört Aylık olunca, duvara tutunup yürüyordu. Beş Aylık olunca bir yere tutunmadan yürüyebiliyordu. Altı Ayı tamamlayınca, yürümeyi hızlandırmıştı. Yedi Aylık iken her tarafa gidebiliyor, koşabiliyordu. Sekiz Aylık iken, konuşuyor, konuşulanı anlayabiliyordu. On Aylık iken Ok atabiliyordu. İki Yılı doldurduğu zaman, oldukça, iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu. Onu Annesine götürdük, Amma, biz, Onun yüzünden gördüğümüz hayır ve bereketten dolayı, Yanımızda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk.
HZ. AMİNE'NİN MEDİNE ZİYARETİ ve VEFATI
Hz. Amine Peygamberi de yanına alarak Medine deki Neccaroğullarından olan Dayılarını ziyarete gitti. Orada peygamberle, bir ay kadar misafir oldular.
Yahudi kavmi peygamberimizi orada görünce onu devamlı kontrol edip hal ve hareketlerine dikkat ediyorlardı. Hz. Amine Yahudilerin Peygamberimiz hakkında takındıkları tavırlardan korkmaya başladı Ve acilen Mekke ye dönmek için yola koyuldular
Hz. Amine, Mekke ye gelirken, yolda hastalanıp Evba köyünde durakladı. Başucunda duran Peygamberimizin yüzene baktı. Sonra da söyle hitap etti:
"Ey çekilen dehşetli ölüm okundan, Allah in lütfu ve yardımı ile yüz deve karşılığında kurtulan zatin oğlu! Allah, Seni, kutlu ve devamlı kilsin! Eğer rüyada gördüklerim doğru çıkarsa, Sen Celal ve bol ikram Sahibi tarafından, Adem oğullarına helal ve haramı bildirmek üzere gönderileceksin! Allah, Seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de, esirgeyecek, alıkoyacaktır. Her canlı varlık ölecektir. Bende öleceğim. Fakat temelli anılacağım Çünkü, temiz bir oğul doğurmuş, arkamda hayırlı bir anı bırakmış bulunuyorum." demiştir.
Hz. Amine, Ebva'da vefat etti. Hz. Amine, vefat ettiğinde 30 yaşlarındaydı.
Dünyada, böylece babasız ve annesiz kalan Peygamberimiz'i, yüce Allah, hamisiz bırakmadı: Önce dedesi Abdulmuttalip'in yanında, sonra da amcası Ebu Talib'in yanında kaldı. Peygamberimiz, sekiz yaşına kadar, Dedesi Abdulmuttalip'in yanında, sekiz yaşından sonra da Amcası Ebu Talib'in yanında kaldı
PEYGAMBERİMİZİN TİCARET HAYATINA ATILIŞI
Kureyşliler, öteden beri ticaretle uğraşırlardı. Ticaretle uğraşmayanların ise, ellerinde hiçbir şeyleri bulunmazdı. Peygamberimizin de, Hz. Hatice hesabına ticarete başlamadan önce, ticaretle uğraştığı olmuştur. Nitekim, Said b. Ebu Saib, İslamiyet'ten önce Peygamberimizin ticaret ortağıydı. Peygamberimizin, ticaret yapmak için, sermayesi olmadığından, Hz. Hatice peygamberimizi ücretle tuttu ve Kureyşiler'den tuttuğu, başka bir zâtı da, Peygamberimizin yanına kattı. Hz. Hatice yapacağı her sefer için, Peygamberimize, ücret olarak genç ve yiğit birer erkek deve veriyordu. Peygamberimiz, Hz. Hatice'nin ticaret Malını Şam'a götürmek için, ilk defa dört tane erkek ve genç deveye anlaştılar. Peygamberimizle Kervan halkı Şam'a gitmek için yola koyuldular: Şam topraklarından Basra'ya vardıklarında peygamberimiz orada getirdiği bütün malları çok karlı bir şekilde satıp alacaklarını aldıktan sonra, Mekke ye yardımcısı olan Meysele ile birlikte geri döndü.
PEYGAMBERİMİZİN EVLENMESİ
Peygamberimiz Hz. Hatice adına ticaret yaparken, Peygamberimizdeki harikulade halleri görmüş ve yardımcısı Meysele ile Peygamberimize evlilik teklif etmişti. Peygamberimiz bu teklifi kabul ederek Kureyşliler'in en soylu kadınlarından olan Hz. Hatice ile evlendi.
PEYGAMBERİMİZİN ÇOCUKLARI
Peygamberimizin, Hz. Hatice'den, iki erkek çocuğu, dört kız çocuğu doğmuştur İsimleri şöyleydi: Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Külsüm, Fatima ve Cariyesi Mısırlı Maria'dan doğan İbrahim'dir.
KABE'NİN KUREYŞLİLER'CE YENİDEN YAPILISI ve PEYGAMBERİMİZİN HAKEMLİĞİ
Bir Kadın, Kabe Hareminde buhurdanlıkta Öd ağacı yaktığı sırada, buhurdanlıktan sıçrayan bir kıvılcımdan Kâbe'nin kat kat olan örtüsü tutuşup tamamı ile yanmış, bu yüzden duvarlar da her taraftan gevşeyip çatlamış bulunuyordu. Zaman, zaman sahilden gelen sel baskınları ile de Kâbe'nin tabanı ve duvarları da iyice yıkılacak duruma gelmişti.
Bunun için, Kureyşliler Kabe'nin duvarlarını onarıp sağlamlaştırmak ve üzerine de, tavan çatmak istiyorlar, fakat, yıkmağa kalkarlarsa azaba uğrayabileceklerinden korkuyorlar, aralarında meşveret ediyorlardı.
Am bu sırada Rum tüccarlarından birisine Ait olan inşaat malzemesi yüklü bir gemi Cidde sahillerinde parçalandı, bunu fırsat bilen Kureyşliler aralarında yardımlaşarak bu batan gemiden Kabe inşâsı için gerekli malzemeleri almış oldular ve Kâbe'nin inşaatına başladılar
Hacerül Esved taşı yerine konulacağı zaman kabileler, birbirleriyle anlaşamadılar. Hatta işi o kadar ilerlettiler ki aralarında kavga yapmaya çok az bir zaman kaldı. Kureyşliler, Bu iş üzerinde, dört ya da beş gece durdular. Sonra Kureyş'in yaşlılarından Ebu Ümeyye b. Mugire, bir teklifte bulundu;
Teklifine göre, mescidin kapısından giren ilk kişi bu taşı koymak için hakem olacaktı. Bütün kavmin uluları bu teklifi kabul ettiler.
Tam bu sırada peygamberimiz içeri girdi, bütün Kureyşliler el çırparak; "El-Emin'in hakemliğine razıyız. " dediler.
Peygamberimiz de hakemlik yaparken bütün kabilelerden birer kişi alarak Hacerül Esved-i bir beze koydurdu ve onu konulacak yere getirttikten sonra besmele çekerek kendi elleriyle Hacerül-Esved'i yerine koymuş oldu.
Peygamberliği
Bu arada ilk eşi h.z haticeyle evlendi. Hz. Haticeden Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma adında altı çocuğu oldu Kasım ve Abdullah küçük yaştayken vefat etti. Yine bir gün hira mağrasına çekildiğinde vahiy meleği olan Cebrail geldi ve ona ilk vahy oku emrini verdi. Böylece hz. Muhammede 40 yaşında peygamberlik verilmiş oldu.
Ona ilk eşi hz. Hatice iman etti ardından hz. Ali sonra. Zeyd bin harise ardındanda Hz. Ebu Bekir iman etti sonra birçok insan bu mesaja kulak verdi. Müslümanların çok olmasına rağmen mekkenin ileri gelenleri Müslümanlara türlü eziyetler işkenceler ve boykot uyguluyorlardı. Budan korunmak için bir kısım Müslüman habeşistana hicret etti. Daha sonra arkalarında bir kısım Müslüman daha habeşistana hicret etti. Sonunda hz. Muhammedin emriyle bütün Müslümanlar medineye hicret etti.
Önden Müslümanlar gitti arkalarından da Hz. Muhammed ve arkadaşı Ebu Bekir gitti. Medine yerlileri (ensar) Müslümanları çok iyi karşıladılar. Medine yerlileriyle (ensar) mekkeden hicret edenler (muhacir) kardeş ilan edildi. Böylece Medine İslam devleti kurulmuş oldu. İslam devletinin kurulmasıyla müşrikler Müslümanlara saldırmaya başladı ilk savaş Bedir savaşı oldu. Müslümanlar ticaret için giden bir Mekke kervanını mekkede kalan eşyaları için el koymak istediler bunu duyan Mekkeliler savaş hazırlığı yaptılar ve Müslümanların üzerine geldiler
Bedir kayalıklarında karşılaşan ordular savaştılar. Bedir savaşında Müslümanlar galip geldi bunun sonucunda şam ticaret yolu Müslümanlara açılmış oldu. Savaşta ele geçen esirler 10 müslümana okuma yazma öğretmek şartı ile serbest bırakıldı. Mekkeli müşrikler bedir savaşının intikamını almak için uhud savaşını başlattı uhud savaşının başında Müslümanlar galipken peygamberimizin görevlendirdiği okçuların yerini terk etmesiyle Müslümanlar mağlup oldu. Ama yinede müşrikler kesin bir zafer kazanamadılar. Ardından hendek savaşı oldu çünkü Mekkeliler Müslümanlara ağır bir darbe vurmak istiyorlardı. Müslümanlar bunu duyunca selmanı farisinin önerisi üzerine medindenin etrafına kuyular kazdılar ve şehir savunmasına geçtiler. Böylece savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlandı. 628 yılında Müslümanlar hacca gitmeye karar verdiler.
Eski Mısır'da Ahirete Açıldığına İnanılan Kapısı
Kral Aha (“savaşçı”, Nil'in savaş halindeki iki krallığını birleştirmeye ya da başkent Memphis'i inşa etmeye çalışırken ölmediği düşünülüyor. Bir söylentiye göre ise birleşik Mısır'ın ilk hükümdarı 62 yıl süren saltanatının ardından bir av kazasında yaşamını yitirmiş ve olay yerinde hayatını kaybetti. Kızgın bir suaygırının ayakları altında ezilerek hiç de efsanevi olmayan bir şekilde ölüme gitmişti ve ölüm haberi çalışanlarına farklı, özel bir korku salmıştı.
Birçoğu için, krala yaşamında hizmet etme onuru, sonunun ne olacağı daha da belirsiz bir ayrıcalık olan, ölümünde hizmet etme yolunu da açacagı, halk arasında kulaktan kulağa yayıldı.
Aha' kralı' nın gömüleceği gün, görkemli bir cenaze alayı, Mısır'ın ilk krallarının hânedân mezarlığı olan Abydos'un kutsal alanları arasından ilerledi. Rahiplerin öncülük ettiği cenaze alayında; kraliyet ailesi, vezir, haznedar, yöneticiler, ticaret ve vergi memurları ve Aha'nın ardılı Djer de yer alıyordu. Alay, kent kapılarının hemen ardında, açık bir meydanı çevreleyen heybetli kerpiç duvarlara sahip anıtsal bir alanın önünde durdu. Duvarların çevrelediği bu alanda rahipler, tütsünün oluşturduğu bir bulut denizi arasından Aha'nın ölümsüzlüğünü sağlamak için gizli ritüeller yapacakları küçük bir tapınağa doğru ağır ağır ilerlediler.