Altın Oran Ölçüsü


Orta Çağ'da yaşamış büyük bir matematikçi olan Fibanocci, buldu sayı dizisinin her biri Kendinden önce gelen sayının toplamından oluşan bir diziliş mantığı vardır. Örnek vermek gerekirse; 0, 1,1,2,3,5,8,13,21,34 gibi... Buraya yazdığımız sayıları Kendinden önce gelen sayıya böldüğümüzde de bütün değerleri sabit kalır.
233/144=1.6180556
Bulunan bu rakamda son kuşaklar çıkarttığımız da 1.618 sayısı altın oran denir. Örneğin bir heykel yapacaksınız ya da buna benzer Sanatsal bir eser bırakmak istiyorsunuz yapmanız gereken mutlak olarak altın oran hesaplamasını kullanmak zorunda olmanızdır. Aksi takdirde yapacağınız sanatsal eser de uyuşmazlıklar meydana gelecektir. Allah, Evrenide altın oran kuramı ile var etmiştir.

İnsan ve Altın Oran 

İnsan bedeni Evren üzerinde yaratılmış en şahane varlıktır. Tarihler boyunca kim sana sabır çalışma yaptıysa da insan vücudunu örnek almıştır. Antik kentler bile bu diziliş ve altın oran hesaplama ile meydana gelmiştir. İnsan vücudu en Baş ve göbeğine kadar olan kısım ve göbeğinden ayak ucuna olan kısım Altın Oran sayısını verir. İnsanın boyu kaç olursa olsun bu rakam asla değişmez. Vücudumuzda yüzümüz, Ellerimiz, en önemlisi akciğerlerimizde altınorak kalma uymaktadır ve bu 1980'li yılların da Amerikalı bir fizikçi tarafından tespit edilmiş, rastgele oluşabilecek bir sisteme bağlı olmadığını görmüştür. Şimdi alımı sonucunda Şivan oldu cümlesini bekleyeceksiniz ama maalesef :)

Evren içinde bulunan galaksilerde bir bütünü Altın Oran rakamı ile Dizayn edilmiştir. Altın oran Kuranı Kerim'de detaylı olarak da anlatılmaktadır.
Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz ( Enam,80) 
Ayet'inde de Her şeyin bir bilimsel olarak yarattığını belirtmektedir.

Cahil Kısımın İnandığı Lozan Antlaşması Ve Gerçek Lozan Antlaşması

Lozan Antlaşması, 2023'de ve Madenler çıkarılamaz yalanı


İlk olarak, Lozan anlaşmasının süreli olmadığını, Türkiye’nin bor ve petrol başta olmak üzere yer altı zenginliklerinin çıkarılmasını engelleyici herhangi bir madde veya düzenleme içermediğini görmek mümkün. Lozan Antlaşması’na ekli gizli maddeler veya antlaşma ekleri olup olmadığı konusunda bugüne kadar ortaya herhangi bir şey çıkmadı. O nedenle madenlerimizi çıkarmamızı engelleyen gizli düzenlemeler olup olmadığı konusunun gerçek olup olmadığını en kritik konumdaki üç kaynağın (bor, ham petrol ve doğal gaz) çıkarta bildiğimizi tüm dünya bilmektedir.

Bor Madeni Ve Diğer Kaynaklar

Bor madeni, en sık kullanıldığı ürünler Seramik cam Demir ve çelik sektöründe olmaktadır. Diyelim ki Loza Anlaşması'nda Türkiye'nin Maden çıkartamaz maddesi olsaydı bugün ülkemizde hiçbir koşulda Bor madeni çıkartamazdık. 1935 yılında Atatürk tarafından ilk altın rezervi bulunmuş ve çıkarılmıştır. Lozan'daki bu madde tamamen bir şehir efsanesidir.  Bilal'e anlatır gibi anlatmak istiyorum Lozan Antlaşması hiçbir şekilde 2023 gibi bir tarihte sonuçlanmayacaktır.

Gelelim Boğazlar Anlaşmasına, ülkeler arasında yapılan yeni Montrö anlaşması ile boğazlar üzerinde olan Lozan Antlaşması maddeleri geçersiz sayılmaktadır. Türkiye barışta ve savaşta olmak üzere boğazlarını kapatabilir.
Ben Özet Geçtim Detaylar Videodan İzleyebilirsiniz.

Atatürk'ün Peygamber Efendimize Duyduğu Hayranlık

Atatürk'ün Hz. Muhammed'e sevgisi

Atatürk'ün Kurân-ı Kerîm'e duyduğu derin sevgi ve saygısı, İslam dininin en saf şekliyle yaşanmasına olan inancı onun dindar yönünü her dönemde ortaya çıkarmıştır. Her zaman gerçek din ile batıl inançlarla dolu gericiliği net biçimde ayıran Atatürk, birçok konuşmasında, samimi ve içten bir şekilde Allah'tan, İslam'dan, Kuran'dan saygı ve bağlılıkla bahsetmiştir. Hz. Peygamberimizi övmüş ve Türk Milleti'ne, gerçek dine sarılmayı ve daha dindar olmayı tavsiye etmiş. Allah'a yönelmede Hz. Muhammed'i rehber göstermiştir: "Bütün dünyanın Müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Çünkü ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler."

Hz. Muhammed'i överek O'nu kendisine örnek alan Atatürk, Hz. Muhammed'in peygamberliğine kesin olarak iman etmişti. Hz. Muhammed'e duyduğu hayranlığı ve O'nun peygamberliğini heyecanla anlattığı bir sırada yanında bulunan M. Şemseddin Günaltay, Ata'nın o anki halini şöyle anlatmıştır:Atatürk'ün denizlerden renk alıp renk veren gözleri, masanın üzerinde serili haritaya dikildi ve beni kolumdan tutarak masanın başına çekip parmağını bir noktaya dikti. Bu, kendi elleriyle çizdikleri bir askeri harita idi ve Hz. Muhammed'in büyük Bedir Cengi'ni adım adım gösteriyordu. Hz. Muhammed'e ve O'nun peygamberliğine kadar, büyük askeri dehasına hayran olan eşsiz Sakarya Galibi, Bedir Galibi'ni göklere çıkarırken, "O'nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar" diye heyecanlandı.

Hz. Muhammed İslam


Ata'nın son sözü şu olmuştu: — Hz. Muhammed'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların karı değildir, O'nun Peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır. Atatürk"ün Hz. Muhammed'e duyulacak sevgiyi tarif ettiği sözleri ise şöyledir: "Büyük bir inkılap yaratan Hz. Muhammed'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir."Atatürk, dinimizin tam anlamıyla ve aslına uygun olarak yaşanmasını ve milletimize doğru, modern, hurafelerden arındırılmış bir din anlayışını benimsetmeyi hedeflemiştir. Hiçbir aşırılığa kaçmadan, Kuran'ın modern bir dünyayı tarif ettiğini çok net biçimde özümsemiştir. Açıkça anlaşılmaktadır ki, gerçek manada dindarlık, heyecanlı fanatiklerin, tutucu, kapalı görüşlü kimselerinkinde değil; Atatürk'ün tarif ettiği ılımlı, insancıl, modern yapıda kendini göstermektedir. Büyük Atatürk'ün, İslam dinini, Kurân-ı Kerîm'i, Hz. Peygamberi ve dini müesseseleri öven tüm bu sözleri, O'nun dinimize olan içten bağlılığını gösteren somut ve tartışılmaz belgelerdir.
Kaynak

Atatürk Kuzey Irak'a Düzenlediği Gizli Operasyon

Atatürk Kuzey Irak'a düzenlenen operasyon

Mustafa Kemal 1922 tarihinde İngilizlerin o bölgede faaliyetlerinden dolayı ciddi rahatsızlık duyuyordu. Lozan Antlaşması'ndan önce Çok gizli bir şekilde Harekat emri verdi. Operasyonun başında Yarbay Şefik Özdemir Bey varmış gibi gösterilmiş ve gerilla taktiği uygulanmıştır. Kuzey Irak operasyonu neredeyse bir yıldan fazla sürmüştür. Operasyona şeyh Mahmut destek vermiştir ve bu sırada Talabani aşireti ise İngilizlerin yanında yer almayı tercih etmiştir. Kuzey Irak operasyonu ilk etapta başarıya ulaştı ama istenileni vermedi, bu bile tarihin akışını değiştirmeye yeterli oldu.

Atatürk, operasyonla Musul sorunu çözmeye çalışıyordu Ve resmi olarak silahla çözüme gitmemiş gibi gözüktü gayrı resmi olarak operasyonu yürütüyordu. Kanıtlar Genelkurmay, Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivlerinde detaylı bilgi verilmektedir. 10 Kasım 1918'de itibaren İngilizlerin işgal altında kalsa da İngilizler bu süreç boyunca bu bölgeye hakim olamadılar. Atatürk bu açığı çok iyi bildiği için bu bölgede Hakimiyet kurabilmek için aşiretleri ve gelenekleri iyi bilen Kuvayi Milliye Komutanlığı yapmış olan Özdemir beyi görevlendirdi. Ne kadar resmi gözükmese de tamamen şahsi algılama olacaktı.
Özellikle birlik aşırı etlerdeki sabahçılar Fransız ordusunda Kaçak Tunuslu ve Cezayirli askerlerden oluşuyordu. Atatürk Özdemir be ya Bu bölgedeki vatandaşların dinlerine ve görüşleri de saygılı olmasını özellikle vurguladı. Çok geçmeden özdemirbey bölgede faaliyetlere başladı ve Diyarbakır'a geldiğinde bir rapor oluşturdu.

Kuzey Irak harita

Bölgede onbinlerce aşiretler bugün isterlerse ellerinde tüm silahlar mevcut olsun ama düşmana Bir Kurşun bile atmaları imkansızdır. 
Tespitinde bulundu. Çok geçmeden Yarbay Özdemir Bey Sürücü, balıklı, Barzani aşiretlerin yanına çekmeyi başardı. Operasyon sonucunda İngiltere Türklere gözükmeden farkettirmeden geri çekilme kararı aldı. Bölgeden asker çekilirken sadece Hava bombardımanı devam etti.

Türkiye'de Tropical Medicane Kasırgası Alarmı Verildi!!

Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün Akdeniz ve Ege için yaptığı trafik iklime ait bir fırtına türünün hızla Türkiye yaklaştığını yazdı.

Tropical Medicane Kasırgası Türkiye


İzmir ve Muğla özellikle tehlikeli bölgeler olarak görülüyor. Bu illerdeki tüm belediyeler uyarıldı. Fırtına saatte 120 kilometre hızla yarış yapacağı tahmin ediliyor. İZSU Genel Müdürlüğü çalışanları da merkezde ve ilçelerde olmak üzere su ile deri taşkınlarına karşı araçları ve ekipmanların hazır olmasını söyledi.


Şimdi siz sırrını Vereceğim bir bilgi kesinlikle Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden alamazsınız. Bu tarz fırtınalar Güney Amerika'da ve bu bölgelerde yaşanan tropikal iklim koşullarına uygundur ve ülkemizde ağaçların hızla tükenmesi ve betonlaşması bizim ikimizin de tropikal iklime geçiş yaptı anlamına gelir. Yıllar Sonra bu tarz Fırtınalar ile çok yüz yüze kalacağız.

İstanbul'da Gökyüzünde alev topları Görüldü!!!

İstanbul'da Gökyüzünde alev topları videosu görenleri korkuttu


İstanbul'da garip olaylar oluyor. Akşam saatlerinde çekilen görüntü, görenleri hayrete düşürdü. Görüntülerde birbiri ardına giden alev topları büyük merak uyandırdı. Görüntülerin hızla yayılmasından sonra UFO söylentileri tekrardan gündeme geldi.


İstanbul'un Acıbedem semtinde bir evden çekilen görüntüler UFO söylentilerini tekrardan  gündeme düşüren görüntülerde gök yüzünden aşağı doğru süzülen ateş toplarının nereye indiği veya düştüğü ya da bu ateş toplarının ne olduğu daha açıklanamadı. Bilimcilere göre ise Dünya atmosferine giren gök cisimleri atmosferdeki sürtünme nedeniyle yer yüzüne yaklaştıkça ısınarak bir ateş topu halini alabiliyor. İstanbul'da görülen bu ateş toplarının da küçük boyutlarda gök cisimleri oldukları tahmin ediliyor.

Hz. İbrahim'in Rüyası (Kurban)

Hz. İbrahim ve rüyası

Hz. İbrahim (as) eşi Hacer'le birlikte "ekin bitmez bir vadi'ye bıraktığı oğlu İsmail ile ilgili bir rüya görür. Rüyasında oğlunu kurban etmesi gerektiği kendisine ifade edilmektedir. Kendi açımızdan olayı değerlendirecek olursak ortada aşılması çok zor bir imtihan bulunmaktadır. Emri yerine getirmek ya da oğul sevgisiyle ihmale yönelmek. İkinci şık Hz. İbrahim için muhaldi. O evlat konusunda imtihanı, İsmail'ini bebek yaşta kuş uçmaz kervan geçmez bir mekanda yapayalnız bırakırken vermişti. İsmail'ini yanına alıp, onu kurban edeceği mekana doğru yürümeye başladı. Bundan sonrasını Kurân-ı Kerîm'den takip edelim: "Oğlu İsmail kendisi ile yürüyecek yaşa ulaşınca İbrahim ona dedi ki: Oğlum ben rüyamda seni kurban ettiğimi görüyorum. Sen buna ne dersin? İsmail, "Babacığım sen emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi. İkisi de Allah'ın emrine uydular. İbrahim kurban etmek üzere oğlunu yere yatırdı.

kurbanlık koç


O sırada biz nida ettik: "Ey İbrahim! Sen rüyanda emrolunana uydun. İyilik yapan ve iyi kullukta bulunanları işte biz böyle mükafatlandırırız. Muhakkak ki bu apaçık bir imtihandı. Ona oğlu yerine büyük bir kurbanlık koç gönderdik. Daha sonra gelenler arasında ona güzel bir nam nasip ettik. İbrahim'e selam olsun." (Kurân-ı Kerîm; 37/102-109)
Kaynak

İlkel Toplumlarda Rüya ve Ruh İlişkisi


İlkellerin ruh hakkındaki düşünceleri bir çeşit somutluk taşımaktadır. Şöyle ki: insan rüyasında uzak yerlere gidip, oralarda dolaşabiliyor; tanımadığı kimselerin konuğu olup, onlarla birlikte ava çıkıyor, savaşa katılıyor, dost ve düşmanlarıyla karşılaşıyor, başından çeşitli serüvenler geçiyor. Oysa, söz konusu edilen kimse, bu sırada yatağında yatmaktadır. Şu halde uyuyan bir kimseyi, dışarıda, kendi başına dolaşabilen bir şey terk etmiş oluyor. Bu kendi başına dolaşan şeyse, uyuyan kimsenin biraz dumanlı, biraz flu benzerinden başka bir şey değildir; yani ruhudur. İlkellerin rüyayı gerçek olarak kabul ettikleri bazı topluluklar da tespit edilmiştir. Örneğin hasta bir Mecusi yerli, rüyasında efendisi tarafından bir kayığa bindirilerek, hızlıca akan bir nehirde, akıntıya karşı kürek çekmeye terk edildiğini görüp, ertesi günü efendisine, hasta bir kimseye böyle bir muamelenin reva görülmesinin doğru olmayacağını yana yakıla anlatmıştır.

Babil ve Asurlularda Rüya



Bir vahşi için, ister uyanık isterse rüya görüyor olsun, zihninde sahip olduğu tasavvurların aynı değerde olduğu iddia edilir. Bu tür deneyimlerin tekrarlanmasından yavaş yavaş, bizde bir eş, bir başka benin var olduğu ve belli şartlar altında, yaşadığı bedeni terk etme ve uzaklarda dolaşabilme kuvvetine sahip olduğu düşüncesi ortaya çıkar. Animizmin rüyalardan doğmuş olduğu varsayılır. Rüya gören bir insan uyandığında yattığı yerden ayrılmadığını anlar. Bu sonuçtan da görülmeyen bir şeyin (ruhun) olduğu kanısına varır.
İlk rüya yorumcularının ne zaman ortaya çıktıkları da belli değildir. Fakat Babil'in kahinlerinin büyük ün yaptıkları bilinmektedir. İsa Mesih’dan yedi yüzyıl önce Asur kralı döneminde rüyalar, Tanrı tarafından gönderilen mesajlar olarak benimsenmiştir. Babilliler ve Asurlular, ölü ruhlarının rüyalarda kötü etkilere neden olduklarına inanırlardı. Bu kötü cinlerden kurtulmak ve onları yenmek için Babil Rüya Tanrıçası Mamu’dan yardım isterlerdi.
Kaynak

Japon Mitolojisinde Tanrılar


Japon mitolojisine göre birbiriyle hem kardeş, hem karı-koca olan Gök (İzanagi) ile Yeryüzü (İzanami) kaostan ayrıştıktan sonra gökyüzünün yüzen köprüsünden, tanrısal mücevherlerle süslü bir mızrakla okyanusu karıştırarak, ilk kara parçalarını yaratırlar. Sonra bütün Japon adalarını ve diğer tabiat Tanrılarını doğururlar. Japonya'da 8 milyon ilah vardır. Dağ, ırmak, ateş, gök gürlemesi, fırtına, yağmur, vb. Ilahlar dışında her meslek sahibinin de ayrı bir ilahı vardır. İzanagi ve İzanami ilk olarak Hiruko'yu doğururlar. Çocuk sakat olduğu için ondan iğrenir ve onu bir teknenin içine koyup sulara terk ederler. Yeni çocuklar doğurmaya başlarlar. Ateş Tanrısı Kagutsuchi doğar. İzanagi'nin sol gözünden Güneş Tanrıçası Amaterasu, sağ gözünden Ay Tanrısı Tsukiyomi, burnundan Fırtına Tanrısı Susanowa doğar. Güneş Tanrıçası Amaterasu mitolojide önemli bir yere sahiptir. İzanagi, Amaretasu'ya inci bir gerdanlık armağan etmiş ve ona Kami'lerin oturduğu Takamagahara'nın sorumluluğunu vermiştir. 'Kami' kelimesi üstün, yüce anlamına gelmekte olup Japon mitolojisinde Tanrılara verilen addır.

Denizler Fırtına Tanrısı Susanowa'yun yönetimi altına girmişti. Susanowa kız kardeşi Amaterasu'nun sarayında taşkın davranışlarda bulunmuş ve bu nedenle cennetten kovulmuştu. Daha Susanowa'nun oğlu Okuni-Nushi bütün ülkenin Tanrısı olur. Amaterasu'nun torunu Ninigi ile ülkeyi paylaşır. Dinsel işlerin yönetiminden Okuni-Nushi, siyasal işlerden de Ninigi sorumlu olur. Ukemoçi no Kami Yiyecek Tanrıçasıdır. Yiyecek, Giyecek ve Barınak Tanrısı Tayuke okami ile birlikte anılır. Sukunahikona, dünyayı kurmak ve hastalıklarla vahşi hayvanlara karşı korunma çarelerini bulmak için Okuni-Nushi'ye yardım eden Cüce Tanrıdır. Amenouzume dansçıların koruyucu Tanrıçasıdır. İnari pirinç üretiminin koruyucu Tanrısıdır. Yedi Şans Tanrıları (Shichi Fukujin) mitolojide önemli yere sahipler. Ebisu balıkçıların ve tüccarların koruyucusudur. Daikoku zenginlik Tanrısı ve çiftçilerin koruyucusudur. Bişamon doğruların ve savaşçıların koruyucusudur. Fukurokucu saflığı ve bilgeliği, uzun yaşamı simgeler. Benten edebiyat, müzik, zenginlik ve dişilik Tanrıçasıdır. Hotei çocukların eşlik ettiği, neşe saçan, halinden memnun bir Tanrıdır. Jurojin uzun yaşam ve mutluluk Tanrısıdır. Fuji-Yama Dağı kutsal dağlar silsilesinin en önemlisidir. O-Ana-Mochi - bu kutsal dağlarda kriterlerin efendisidir. Gongen Japon mitolojisinin Dağ Tanrısıdır. Ruhu yeniden vücut bularak insanların içlerinde yaşar. Shinto inancına göre Buddha enkarnasyonudur. Dağ tırmanıcıları onun bilgeliğini ele geçirebileceklerine inanırlar. Japon mitolojisinde her yıl Tanrılar kutsal Izumo tapınağında bir araya gelip toplantı yaparlar. Orada insanların aşkla ilgili alın yazgısı belirlenir. Tanrılar hangi insanın hangisini sevmesi gerektiğine inanırlar. Uba ("yaşlı kadın, yağmur hemşire") mitolojide çam ağacının ruhudur. O ve kocası Jo ("sevgi") evlilikteki aşkı ve sadakati sembolize ederler Aizen-Myoo - (Aizen Myo'o) Japon mitolojisinde aşk Tanrısı, genel olarak şarkıcılar ve müzisyenler ona tapardı. Saçlarının arasında bir aslan kafası bulunmasının yanı sıra, üçüncü bir gözü bulunurdu ki bu diğer gözlerinin üstünde ve ortadaydı. Ajari Joan - Hakkotsu-San ("İskelet Dağ") dağından Japon rahibi. Aji-Shiki - Genç Japon Tanrısı. Aji-Suki- Taka-Hi- Kone - Yıldırımların ve gök gürültüsünün Tanrısı. Onu tıpkı bir çocuk gibi susturmak için diğer Tanrılar bir merdivende bir aşağı bir yukarı taşırlar. Bu da yıldırımların yaklaşan ve uzaklaşan seslerini açıklamakta kullanılır. Ama-No- Minaka- Nushi - Cehennem ve aynı zamanda Kutup Yıldızının Tanrısı. Amaterasu - (Ama Terasu) Shinto inancına göre Güneş Tanrıçası. Amatsu- Kami - Dünyanın yüzeyinden yukarıda yaşayan cennetin Tanrıları. Onlar görevleri itibariyle cennetle ilişkilidirler ve ölümsüzdürler. Amutsu-Kami Kunitsu-Kami'nin aksine yukarılarda yaşar. Ama-Tsu- Mara - Shinto inancına göre Demircilerin Tanrısı. Cyclops'a benzer bir şekilde resmedilirdi. Amatsu Mikaboshi - Kötülüğün ve karanlık güçlerin Tanrısı. İsmi "Gökyüzünün Heybetli Yıldızı" anlamına gelmektedir. Ame-No-Kagase-Wo - Japon astronomi Tanrısı. Ame-No-Mi- Kumari - (Ame-No-Mi-Kumari-no-Kami) Shinto inancına göre suyun Tanrıçası.

 Ame-No-Oshido-Mimi - Tanrıça Amaterasu'nun oğlu. O kendisine edilen yeryüzünün yöneticisi olma teklifini geri çevirmişti. Amida - (Amida-Nyorai) Ölüm Tanrısı. Kimler inançlıysa onları ölümlerinin anında dönüştürürdü. Krallığı çok güzeldi, ambrosia ağaçları, hafiften esen yeller ve kuşlarla doluydu. Am-No-Tanabata-Hime - Japon dokumacılarının astral Tanrıçası. Anan - Buddha'nın kuzeni, arkadaşı ve yakın bir yandaşı. Japonya'da ölümsüz olduğuna inanılırdı. Hindu mitolojisinde Ananda adını almıştır. Anshitsu - Yalnız yaşayan Japon Budist rahiplerinin inzivaya çekildikleri yer. Ashuku-Nyorai - Japon evren bilimine göre yer küresinin bir elementi. Bu elementin gösteri yapmak için insanlarda bir güç uyandırdığına inanılmıştır. Aynı 'Kımıldamayan Buddha' adını almıştır. Bakemono - Karanlık güçlerin çılgın ruhları. Bu terim kappa, mono-no-ke (şeytani ruhlar), oni, ten-gu ve yamanba ya da yama-ubu (dağ büyücüleri) gibi çeşitli ruhları kapsamaktadır. Baku - "Rüyaları yiyen" olarak bilinen bir "iyi ruh". Kendisinden yardım dilenenlerin kabusları yiyerek iyi şans getirdiğine inanılırdı. Aslan kafalı, kaplan bacaklı ve at gibi bir vücudu olan bir yaratık şeklinde resmedilirdi. Benkei - Japon mitolojisinde efsaneleşmiş bir savaşçı ve kılıç ustası. Benten - (Benzai-Ten, Benzai-tennyo) Aşk, sanat, bilgelik, şiir, iyi şans ve suyun Tanrıçası. Bir ejderhaya binmiş güzel bir kadın olarak görünen Benten'in sekiz elinde bir kılıç, bir mücevher, bir yay, bir ok, bir tekerlek ve bir anahtar tutar, kalan diğer iki eli ile de dua ederdi. Benzai-Ten - (Benzaiten) Japon dil, akıl, bilgi, iyi talih ve su Tanrıçası. Bimbogami - (Bimbo-Gami) Yoksulluk Tanrısı. Onu defetmek için ayinler yapılırdı. Binzuru-Sonja - Hastalıkların iyileşmesini sağlayan ve iyimserlik Tanrısı. Bishamon - (Bishamon-ten) Savaş Tanrısı, yasaların adaletli ve koruyucu savunucusu. Shichi Fukujin'lerden biridir. Her yanı zırhlarla kaplı, şeytanların yanında ve elinde bir mızrakla resmedilir. Bosatsu - Buddha'nın geçmiş, gelecek ya da şimdiki zamandaki görünümü. Butsu - Japonya'da Buddha'ya verilen adlardan biri. Butsudan - Japon'ların evlerinde Tanrılara çiçek ve yiyecekler sunarak onlara taptıkları ve dua ettikleri köşeler. Butsudo - Budizm için kullanılan bir Japon kelimesi. 'Buddha'nın Yolu' anlamına gelmektedir. Cennet köprüsü - Hareketli bir köprü cennetten Takachihi dağlarının üzerine uzanır. Buradan yer yüzüne ulaşılabilir.

Köprü onun koruyucu Patikalar Tanrısı ile evlenen dans Tanrıçası Uzume'ye benzetilmiştir. Centipede - Dağ büyüklüğünde, korkunç, insan etiyle beslenen bir canavar. Biwa gölünün yanındaki dağlarda yaşarmış. Gölün Ejder kralı Hidesato adlı kahramandan onu öldürmesini istemiş. Kahraman canavarın beynine bir ok saplayarak onu öldürmüş. Ejder kral teşekkür ifadesi olarak kahramana sihirli pirinç torbasını vermiş. Bu pirinç torbasındaki yiyecek hiçbir zaman bitmemiş ve kahramanın bütün sülalesini doyurmuş. Chien-shin - Belirli bir coğrafi bölgeyle beraber düşünülen ve bu bölgedeki yaşamı koruyan bir Tanrı. Chimata-no- kami - Kavşakların, anayolların ve patikaların Tanrısı. Chujo Hime - Tanrıça Kannon'un vücudunda canlandığına inanılan bir Japon rahibesi. Nakış işlemesini icat etmiştir. Chup-Kamui - Ainu şehrinin güneş Tanrıçası. Daibosatsu - (Dai Bosatsu) Son enkarnasyonundaki Büyük bodhisattva ya da Buddha. Daikoku - (Daikoko-tenn) Zenginliğin, toprağın ve çiftçilerin Tanrısı. İki patates torbasının yanında oturan mutlu, dev gibi bir adam olarak resmedilirdi ve omzunda mücevherler dolu bir çuval taşırdı.
Alıntı

Ülkede Toplu Cinnet mi Geçiriyoruz ?


Arada köşe yazıları paylaşmak istiyorum. Uzun zamandır dikkat ettiğim bir konu üzerinde yazma vaktinin geldigine inanıyorum. Gerçek mesleğimin esnaf olması da bana büyük bir katkı sağladı. Ortalama iş yerine gelen insanların yüzde 70 kısmının çok düşünceli, sınırlı ve sıkıntı içerisinde olduğu her geçen günde bu sayının arttığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Son zamanlar da Çanakkale gibi küçük bir şehirde bile her hafta genç insanların intihar haberini üzülerek alıyoruz. İnsanların birbirlerine uyguladığı şiddet olaylarıda önemsenmeyecek gibi değil, neredeyse herkes saldırgan bir üslup içerisinde.

Peki Çanakkale gibi 150 kusur binlik bir ilde bile bu kadar psikolojik rahatsızlıklar seviyesine ulaşmış insanlar varken, büyük şehirlerde neler oluyor. Unutmayın ki bizler sadece haberlerde çok ama çok küçük bir kısmıni izleyebiliyor ve takip edebiliyoruz. Çanakkale'de Tekin Uğurlu abimiz sayesinde her haberi alıyor ve "vay beni Çanakkale'de bilet neler oluyormuş ?" Dedik.

Cinnet Olaylarının Sebebi Nedir ?

İlk olarak net söylemem gerekirse, bütün bu sinir hakimiyetinin en büyük nedeninin finansal yani ekonomi zorluklarının olduğu kesindir. İnsanların, aldıkları maaşların çok üzerinde ödemeleri, borçları olması, aile içi şiddet ve geçimsizlik getiriyor. Bireyler ise sürekli stresli olmasına yol açıyor. Özellikle ülkemizde son zamanlar gelen zamlar çok hızlı tetikliyor.

Bizi bu hale getiren en büyük etken, kredi kartları ve krediler. Elimizdeki ile yetinmeyip daha iyisini isteme türtüsü de bir ayrı pasikolojik rahatsızlık olarak görüyorum. Örnek vermek gerekirse, daha bu yıl alınan bir telefonun sırf bir üst modeli çıktı diye milyarlarca para vermek gibi düşüne biliriz. Her neyse, konumuza gelecek olursak özellikle işçiler için uzun çalışma saatleri de, insanların kendilerine ve ailesine zaman ayırma vakti bulamaması siniri en üst safhaya çıkartıyor.

Sokağa çıktığınızda  insanların nasıl dalgın ve herhan patlamaya hazır olduğunu mutlaka fark etmişsindir. Birbirlerine nasıl saygısız ve terbiyesiz oluslarını söylemiyorum bile. İşyerinde insanlara siparişini teslim ederken 4 kes seslendiğimi hatirliyorum ve ardında ters çıkışları günde en az bir kez tekrarlıyorum. İçeriye gelip selamsız ve sert bir dille sipariş verenlerden çok sayıda arttı. Son olarak bu hızla değişim devam ederse sokağa bile çıkamayacağımız günler çokta uzak değil.
Tolga Çelik 

Nuh'un Gemisi Ve Ağrı Dağı


Nuh'un Gemisi, yıllardır bilginlerin, bilim adamlarının ve din bilimcilerinin çözmeye çalıştığı önemli bir konudur. Araştırmacılar yüzyıllardan beri Nuh'un gemisinin sıkıntılarının Ağrı Dağı tepesinde olduğunu iddia etmişlerdir. Bu sebepten ki sayısız bilim ayetleri daha tırmanışlar, araştırma yapmışlardır. Kutsal kitaplarımızda yazdığına göre Nuh'un gemisinin tufana tutulması kısaca şu şekilde gelişmiştir. 

Allah'a inanın onun yolunda yürüyen Nuh Peygamber zamanında yeryüzü bozulmuş İnsanoğlu doğru yoldan çıkmıştır. Allah bozuk düzeni yok edip yeni bir düzen kurmak için Nuh peygamberi görevlendirdi. Nuh peygambere Bir Gemi yapmasını söyledi. Üstelik geminin boyutları 300 arşın boyunda olacak, elli arşın eninde ve 30 arşın yüksekliğinde ve üç katlı olacaktı.

Allah göklerin altında kendisinde Hayat nefesi olan bütün beşeri yok etmek için Tufan getireceğim, tüm canlılar ölecek diyerek. Nuh Peygamberimiz, gemi yapabilmek için birçok malzeme ihtiyacı olacaktı. Allah ona toprağa bir kez bulmasını emretti ve topraktan su fışkırarak tüm ovayı yardı. Çok geçmeden Birkaç yıl içerisinde kurak alan büyük ağaçlık bir alana dönüştü. Tam kesin olarak bilinmese de Nuh peygambere cinlerin de yardım ettiği söylenmektedir. Ağaçları kesiminde ağaçların şekil verilmesinde onların yardım etti rivayetlerin arasındadır.

Geminin tamamlanmasından sonra Allah'ın emri gereğince yeryüzünde bulunan hayvanlardan temiz olanlarından 7 erkek, 7 dişi temiz olmayanların da 2 erkek 2 dişi ve kuşlarda 7 erkek 7 dişiye gemisine almasını söyledi. Kendisine yıllarca yetecek yiyeceği yemeği yükledi ve gemiye binip kapılarını su geçirmeyecek şekilde kapattı. Tam 7 gün sonra ilk yağmur damlaları düşmeye başladı ve 40 gün 40 gece boyunca hiç durmadan yağmurlar yağmaya devam etti. Sular o kadar yükseldi ki Dünya üzerinde tek bir kara parçası bile kalmadı. Allah'a karşı gelen geri kalan Tüm insanlar öldüler. Arada 150 gün geçtikten sonra sular çekilmeye başladı Nuh'un Gemisi Ararat yani Ağrı Dağı'na oturdu.

Hemen aklından geminin pençesine açarak güvercin ve birkaç kuşu suların tamamen çekilip çekilmediğini öğrenmek için saldı. Güvercinler konacak yer bulamayınca geri döndüler. Nuh Peygamber, bir hafta daha bekledikten sonra güvercini tekrar saldı. Güvercin Bu kez ağzında bir zeytin dalı ile geri döndü. Suların çekildiğini anlayan Nuh Peygamber gemide çıktı ve tekrar hayvanlar alemi çoğalmaya başladı.

Ağrı Dağı 




Kutsal kitaplarda Ararat dağı olarak bilinen ve bizim ülkemizde bulunan Ağrı Dağı dediğimiz dağlık alandır. O zamanlar dünyanın en yüksek dağı olarak da biliniyordu. İşte bu yüzden araştırmacılar geminin bir parçasının ya da Kendisinin Ağrı Dağın tepesinde bulunacağını düşünüyorlardı. Üstelik Ağrı Dağı'ndaki çalışmalar 2000 yıla kadar uzanmaktadır. En ciddi çalışma ise 1949 yılında Amerikalı Arkeologlar tarafından yapıldı. Ağrı Dağı'na eteklerinden tutup zirvesi ne kadar büyük bir Fizikle araştırdı Ama tek bir iz bile bulunamadı. Bunun üzerine Ağrı Dağı'na 1008 29 yılında bir daha çıkıldı ve bu dönem Nuh'un gemisinin parçalarına rastlandığı İddia edildi. Günümüze kadar ne kadar çalıştırma yapıldıysa ve elimizdeki teknolojiye rağmen Nuh'un gemisini ait gerçek kanıtlar bulunamamıştır.

Benim naçizane fikrim Allah her yaptığını insanlara kanıtlamak zorunda değildir. Bize kusursuz bir dünya vererek ve içerisinde hayatta kalacağımız tüm gıdaları bizim evimizde sunması bile onun bize verdiği önemi ağlama yeter.
kaynak; Hayat Ansiklopedisi 1961sayfa 49

Türkler Ve Afrika

Türkler Afrika sahnesinde XII. Yüzyılında görülmeye başlandı. Mısır'daki fatimiler Devleti'nin yıkılması üzerine önce Eyuplu Türk devleti sonra da kölemen ler Devleti kuruldu. 1517 de kölemenlerin hükümdarlığına son verildi ve Osmanlı Türkleri bütün Kuzey Afrika'yı ellerine geçirdi.

Afrika'daki Türk hakimiyetinin zayıflamaya başladığı sıralarda birinci Napoleon mısır Seferi başlattı. Bu sefer İngilizleri harekete geçirdi. Napoleon 3 yıldır emdikten sonra geri çekilmek zorunda kaldı. Bu Topraklara 10 yıl kadar süre içinde Mehmet Ali Paşa Mısır'da bağımsız bir devlet kurdu. 

Bütün bunlar olurken Avrupa devletleri nedensiz bir şekilde Afrika kıtasına göz dikti. 1. 30 yılında başlayarak Fransa, İngiltere ve İtalya bütün Kuzey Afrika'yı işgal ettiler. 2. Dünya Savaşı'nda da bu durum pek değişmedi ve Almanlar Ne yapıp ne ettilerse Kuzey Afrika'ya girmeyi başaramadılar. Bugün Kuzey Afrika'da Bunların hepsi bağımsızlığını kazanmıştır yalnız Cezayir mücadele halindedir. 

Trump Yine Twitter Üzerinden Yaptırım Kararı Aldı!


Amerika Birleşik Devletleri, Kuzey Kore'ye yönelik yaptırımların Çin ve Rusya'yı Hedef aldığını yine Twitter üzerinden duyurdu. Söz konusu yaptırımda nükleer ve füze programın desteklediği belirtiliyor.
Kuzey Kore ile yeni bir başlangıç yapan Trump, buna rağmen yeni yaptırımlar olacağını açıkladı.ABD Ticaret Bakanlığı, yaptırımların pyongyang yönetiminin nükleer ve füze programını destekleyen Çin ve Rusya şirketini hedeflediğini duyurdu.
İşin ilginç tarafı yaptırım uygulanacak kişilerden biri de Kuzey Kore vatandaşı olan Song Hwa Jong, Listenin içinde yer aldı. Anlamadım bu adam sürekli Twitter üzerinden yaptırımı yaptığına göre kendi ülkesindeki yönetim bile bu adama önemsenmediğini gösteriyor.

Osmanlı’da Cadılar Vampirler ve Büyücüler


Her konuda anlatacak bir hikâyesi olan Evliya Çelebinin elbette “sihir”, “büyü” ve “cadılar” hakkında da anlatacak bir şeyleri vardır. Seyahati boyunca karşılaştığı pek çok egzotik hikâyeyi, şahit olduğu tılsım, cadı, büyü, büyücü olaylarını ve gözlemlediği doğaüstü varlıkları eserinde anlatır. Kendinden önceki tılsım ve efsanelere atıfla tecrübe ettiği bu hadiseleri yorumlar. Hatta bilinen en eski “Vampir” hikâyelerinden birini onun naklettiği, bu yönüyle klasik “Drakula” öykülerine temel teşkil ettiği konusunda tüm tarihçiler hemfikridir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinin çeşitli bölümlerinde “harikulade hadiseler” dediği bu olaylara dair pek çok değişik anlatımlar yapar.


Meydanlarda, paşa konaklarında, ziyafet ve şenliklerde şahit olduğu sihirbazlık, hokkabazlık, madrabazlık gibi gösterilerden bahsederken bunların “temaşa” – “gösteri” yönünü vurgular. Fakat, Evliya’nın anlattığı 3 farklı Cadı, Büyü, Büyücü olayı vardı ki olayları şahsi tecrübelerine dayandırarak ve hakikat ile sarmalayarak, şahitler huzurunda ortaya koymaktadır.Evliya Çelebi deyince aklımıza hep “damdan dama atlarken donankedi” hikâyesi gelir. Hâlbuki Evliya’nın seyahatnamesinde daha ne “tantanalı” olaylar vardır da bilinmez. Seyahatname bizde unutulup gitmişken 1830’lerde Avrupalılarca keşfedilir.İlk olarak Alman tarihçi Hammer’in dikkatini çeker ve şöhret bulur. Eserden İngilizce, Almanca, Yunanca, Ermenice dillerinde seçkiler yayınlanır. Anavatanında ise Evliya sansüre uğrar, sürmen altı edilir. Tam bir baskısının yapılması için ise 150 yıl beklemek gerekecektir.


Evliya, 17 asır bağlarında yani imparatorluğun en mutantan zamanında İstanbul, Unkapanı’nda dünyaya gelir. Arapça, Farsça, Rumca, Latince öğrenir, hafız olur, 25 yaşına kadar İstanbul’daki tahsil hayatı devam eder. Fakat içindeki gezip görmek tutkusuyla kıvranmaktadır. Evliya bu husuta “Peder ü mâder ve üstâd birader kahrından nasıl kurtulur da cihangeşt olurum” demektedir. Böylece Evliya’nın 70 yılı aşkın ömrünün 51 yılın geçireceği bir diyardan başka bir diyara uzanan, 257 şehir, 7 iklim 18 padişahlık tutan gezisi başlar. Bu süre zarfında evlenmeye ise vakit bulamaz. Gezip gördüklerini, başından geçen olayları ve kendisine anlatılanları akıcı dili ve ilgi çekici üslubuyla “Seyahatname” adını verdiği eserinde yazıya döker. 10 cilt 4 bin sayfalık eser bütün dünya tarihinin en ilginç kaynaklarından biridir.

Cadılar Savaşa Tutuşuyor


Evliya Çelebi, hicri 1076 şevvalinin 20. gecesi Hatukay Çerkez diyarının 300 küsur haneli Pedsi köyünde cadıların gökyüzündeki savaşına şahit olur. Zifiri karalık bir gecede yıldırımlar aniden kıyametler gibi kopmaya başlar. Ortalık Çerkez kadınların nakış işleyebilecekleri kadar aydınlanır. Durumdaki harkuladeliği sezen Evliya civardaki Çerkezlere sorup, “vallahi yılda bir defa böyle karakoncolos gecesi olur, Çerkez oburları (cadıları) ile Abaza oburları göklere uçup ceng-i azim eder, vuruşurlar” cevabını alır. Sonrada dışarı çıkıp korkmadan seyr-i temaşa etmesi tavsiye edilir. Yetmiş, Seksen kişiyle birlikte dışarı çıkan Evliya, büyük ağaçlar, küpler tekneler, hasırlar araba tekerleri, fırın söykeleri ve daha nice benzer eşyalara binmiş Abaza cadılarıyla, at ve sığır leşlerine, deve ölülerine binmiş, ellerinde yılanlar, at deve kelleleri olan Çerkez cadılarının savaşa tutuştuğunu hayerler içerisinde görür. Tam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. havadan yere keçe, sırık, küp, Tekne, kapı gibi eşya parçalarıyla, araba tekerleri, en nihayet at, insan ve sair hayvan uzuvları yağmaktadır. 7 Abaza oburu ve 7 Çerkez oburuyla sarmaşıp yere düşerce, Çerkez cadıları hemen 2 Abaza cadıyı kanlarını emerek öldürür ve ölülerini ateşe atarlar.

 Horozların ötmesiyle biten savaşın ardından oburlar (Cadılar)da giderler.Evliya böyle hikâyelere dair gayet “münkir” olduğunu fakat kendisiyle birlikte bilcümle zevatında bunu görüp hayretler içinde kaldıklarını belirterek, ahalinin de 40 – 50 yıldan beridir bu denli şedid bir “karakoncolos gecesi” görülmediklerini söyler.

Insan Kanı İçen “Yaşayan” Cadılar (Vampirler)


Yine Evliya Çelebi’nin anlatılanlardan naklettiğine bu diyarlarda yaşayan cadılarda vardır ki halkın arasında gezer de bilinmez. Fakat vakti zamanı gelip kudurunca, tuttuğu birinin kulağı arkasından kadını emer. Adam gün be gün hasta olur. Derhal akrabaları bir “cadı üstadı” bulup köy, kasabai şehir şehir dolanıp gözleri kan içmekten kan çanağına dönmüş cadıyı aralar ki yakalayıp zincire vuralar.3 gün 3 gece zincire vurulan cadı, yaptığını ve cadılığını itiraf ettiğinde hemen yatırılıp göbeğine böğürtlen kazığı çakılır. Çıkan kan, kanı emilmiş adamın yüzüne gözüne sürülünce hasta derhal şifa bulur. Cadının leşi de ateşe atılıp yakılır. Bu cadılık derdi taundan (vebadan) fenadır, Moskof, Leh, Çek taraflarında hayli yaygınadır vesselam. *** Dr. Stefanos Yerasimos, Evliyâ Çelebi’nin Kafkaslara dair bu anlatısında egzotizminin izlerini aramaktadır.

Yerasimos’a göre Osmanlıların Kafkaslardaki hâkimiyetinin kısa sürmüş olması ve yöreye fazla ilgi göstermeyişleri burayı Osmanlılar için egzotik bir iklime büründürmüştür. Bu nedenle Yerasimos, “havalarda atlarla uçuşan cadılar” , “cesetlere saplanan kazıklar”, “zincire vurulan vampir hikâyeleri” Evliyâ’nın egzotik bir coğrafyaya doğaüstü mit ve efsaneleri yerleştirme ihtiyacından doğmuş olabileceğini sorgular. Ancak Dr. Başak Öztürk Bitik, söz konusu eser Seyahatnâme olunca “egzotizm” seçeneğine kolaylıkla evet demenin çok da mümkün olmadığını belirterek; Evliyâ’nın şahit olduğunu söylediği ikinci cadı vakası, Osmanlılar için pek de egzotik olamayan bir mekânda, Bulgaristan’ın bir köyünde gerçekleşitiğinin altını çizer.

Alıntı; http://tarihvemedeniyet.org/2012/10/osmanlida-cadilar-vampirler-ve-buyuculer.html

Kayıp İslâm Tarihi’ni Keşfedin

Tarih sahasında genel okuyucu kitlesine hitap eden, dolayısıyla ilmî yönü çok öne çıkmamakla birlikte kuru hamaset girdabında da boğulmayan, ele aldığı konuyu genel hatlarıyla ortaya koyan eserler, belli bir ihtiyacı karşılamaktadır. Zira ciltler dolduracak ayrıntılı malûmâta sahip eserleri okumak herkes için mümkün olmadığı gibi konu hakkında evvelden umumî bir fikir sahibi olmak, bu hacimli eserler dünyasına girebilmek için bir anahtar vazifesi de görebilmektedir. Birkaç ay öncesinde, İslâm tarihini bu minvalde ele alan bir kitap Türkçeye tercüme edildi.Firas Alkhateeb tarafından İngilizce kaleme alınan Kayıp İslâm Tarihi adlı bu eser, aslında web tabanlı bir projenin ürünü… Alkhateeb’in kurduğu ve İslam tarihinin sosyal, siyasal, kültürel ve bilimsel mirasını tanıttığı, İslam alimlerinin eserlerinden örnekler, çizimler, bilimsel bilgiler gibi modern Batı insanı bir tarafa, Müslümanların dahi önemli ölçüde haberdar olmadığı verileri sunduğu lostislamichistory.com internet sitesinin büyük bir teveccüh görmesi üzerine bu birikimin bir kitapta toplanması fikri gelişti ve kitap da böylece ortaya çıkmış oldu.


Kitap, İslâm tarihini Cahiliye döneminden başlayıp 21. yüzyıla kadar bütüncül bir şekilde ele alıp değerlendirme hedefine yönelmiş bir çalışma… On bir bölümden oluşan kitapta siyasi gelişmelerin yanı sıra bilimsel faaliyetler ve önemli atılım ve kargaşa dönemlerine de yer verilmiş. Önce Cahiliye toplumu ele alınarak, Risalet ve ardından dört halife dönemi anlatılmış. Bundan sonra kronolojik bir anlatımla Emeviler, Abbasiler ve Moğol istîlâsı geliyor. Endülüs’e ayrı bir bölümün ayrıldığı kitapta Osmanlı devri, “Diriliş” adıyla yeniden toparlanma ve yükseliş olarak işlenmiş. Bundan sonra ise Müslüman medeniyetinin düşüşü ve bu düşüşün doğal bir sonucu olarak hayatımıza giren bazı teolojik sorunlara değinilerek, “tecdîd” hareketlerinden bahsedilmiş.Açık ve anlaşılır bir üslupla kaleme alınan eserde elbette bu konulara dair teferruatlı malumat bulunmuyor ki kitabın böyle bir iddiası da yok. Kitabı okuduğunuzda, önünüzde İslâm medeniyetinin 1400 yıllık serencamıyla ilgili genel bir resim beliriyor. Dolayısıyla bu kitap, sonraki okumalar için yol gösteren bir başlangıç basamağı olarak görülebilir. Bununla birlikte, kitabın göze çarpan kimi kusurları da yok değil. Meselâ Müslüman ilim adamlarının temel vazifesinin adeta Antik Yunan’la Rönesans Avrupası arasında bir “köprü ve taşıyıcı” olarak değerlendirilmesi, başka birçok eserde de görülen, “övücü” olduğu zannedilen ve fakat esasında pejoratif mahiyeti hâiz bir anlayıştır. Tüm bunları göz önünde bulundurursak, Türk ve İslam tarihi ile ilgili kitap, film, tiyatro vb. eserleri takip eden Türk insanının İslâm tarihiyle alakalı genel ve özet bilgi ihtiyacına cevap verebilecek nitelikte olan bu eser okunup ardından daha derin okumalar yapılabilir.

http://tarihvemedeniyet.org/2017/04/kayip-islam-tarihi.html

Apple Türkiye'de Zamlara Doymuyor


Apple, Türkiye'de uzun zamandır zam üstüne zam yapmaktaydı. Bugün yeni ulaşan bilgilere göre tüm modellerine bir zamda yaptı. İşte iPhone'daki yeni zamlar.
iPhone 6s eski fiyatı: 3299 TL zamlı fiyatı ise 4199 TL oldu. iphone 7s eski fiyatı 4199 TL zam yapılmış fiyatı 4999 TL oldu. iPhone 7 Plus zam gelmeden önceki fiyatı 4999 TL zamlı fiyatı 6299 TL oldu. Iphone 8 eski fiyatı 5199 TL zamlı fiyatı ile6499 TL oldu. Iphone 8 Plus eski fiyatı ile 5899 TL'ye satılırken 7499 TL'ye ulaştı.
Fiyatlardaki hep sonundaki 99 gibi rakamları dikkat ettiyseniz size çok ucuz gelebilir hemen alabilirsiniz. Tabii ki şaka yapıyorum.

Neden iPhone Telefon Kullanmalıyız ?

Yurt dışında aynı telefonu bizden yarı fiyatına Hatta daha aşağı fiyata kullanan insanlar varken, biz neden bu telefonu bu kadar düşkünlüğümüz var. Kesinlikle bunu milliyetçi konulara girmek için anlatmıyorum. Sadece neden bu kazığı yiyoruz. Vereceğimiz 5000-6000 gibi rakamlara daha faydaları çok şey yapılabilir. Örneğin daha ucuza çok güzel telefonlar bulunmaktadır. Hayatımız İlla birilerini gösteriş yapmaktan ibaret değildir.

Yılın En Yüksek Faiz Artışı

Merkez Bankası 1 haftalık repo faizini 625 bas falan arttırdı. Ve Tarihte ilk kez faiz 17. 75 yüzde 24 çıktı. Merkez Bankası'nın faiz artırması yüzünden dolar kuru 6 seviyesine kadar çıktı. 

Merkez Bankası'nın bu kadar ile ilişki açıklaması yakın dönemde enflasyon görünümüne dayalı gelişmeler istikrar açısından önemli risklere işaret edeceği vurgulandı. Geçen ağustos ayının enflasyon değeri 17 90'a kadar yükselmişti 14 yıldır ise en yüksek faiz oranıyla. 

Kızıl Gezegen; Mars'ta Göl Bulundu


Şimdi sizleri tam dünyamızda 55 bin kilometre uzaktaki yıllardır çözmeye uğraştığımız Mars' a götüreceğim. Yıllarca Kızıl Gezegen için birçok teoriler ortaya atıldı. O kadar uydu ve keşif aracı göndermenize rağmen tam net sonuçlar alınamadı. Benim fikrim bu kadar keşif aracına rağmen birçok şeyin aslında bilindiğini ve gizlendiğine inanıyorum. 


Konumuza dönmek gerekirse, mars için yıllarca birçok teori ortaya atıldı. Kimi bilim adamı Mars'ın dünya gibi bir gezegen olduğunu Kimisi doğuşundan beri bu halde olduğunu ispatlamaya çalıştı. Ancak Son zamanlarda yapılan yeni keşiflerde Mars yüzeyinin altında bir göl tespit edilebildiği açıklandı. Bu göl Mars yüzeyinin altında 20 kilometrelik bir alan içerisinde bulunuyor.

Bu Söyleyeceklerim biraz klasik olacak ama Mars'ta bulunan gölün tekrar Mars'ta hayat olabileceğini kuvvetlendirdi. Artık diyoruz ki orada bir yaşayan varsa dünyamızda en sallarsa çok mutlu olacağız. Yaratılışın doğası sebebiyle eli yok ise kuyruk sallaması hiç tavsiye etmiyorum. :)


Plastik Yiyen Mantar Türü İnsanlığı Kurtarabilir

Pakistan'da şans eseri bulunan plastik yiyen bir mantar türü dünyayı çöp yağınından kurtarması Umut ediliyor. Plastiğin atılmasından sonra doğada yüzyıllarca çözülemedi için dünya kirliliği de artıyordu. Bulunan yeni mantar türü bir plastiği haftalar içinde yok edebiliyor. İngiltere'de yayınlanan Times gazetesinin verdiği bilgilere göre dünya üzerinde 20 ülkeden 200'den fazla bilim adamını bu mantar türünü nasıl İnsanlık adına daha faydalı hale getirmek için çalışmalar sürüyor.


Mantarın salgıladığı enzimler polyester gibi birçok plastikleri eritiyor. Daha açıklayıcı olmak için bir şekeri çayın içinde çözümleniyorsa aynı etkiyi plastiklede gösteriyor. Bu noktada en önemli olan bu Enzimlerin yaratılmasından hangi genlerin sorumlu olduğu tespit edilmesidir. Aksi takdirde bu mantar türü kullanmak daha farklı sonuçlar yaratabilir. Bu genler tespit elbise dahi İnsanlık adına kullanımı onlarca yıl sürebilir.

Su Bulunan 7 Gezegen Keşfedildi

Bilim insanları, uzun süredir araştırdıkları trappist-1 Yıldız sisteminde dünyadan daha büyük ve daha fazla yer çekimine sahip 7 gezegen belirledi. Gezegenlerin en büyük özelliği dünyadan bile daha fazla su barındırıyor olması. İsviçre'de üniversite araştırmalar doğrultusunda, ilk olarak trappist-1 yıldız Yıldız sistemi keşfedilmiştir. Araştırmalar derinlemesine devam edin 7 gezegen dede su bulundu kesinleşti. 


Bu gezegenlerin bize olan uzaklığı 40 ışık yılı, ilk 3 gezegeni keşfet Terapist adı verilen bir teleskop tarafından gözlemlendi hemen ardından NASA toplam 7 gezegen olduğunu ve gezegenlerde yaşamın olma ihtimalini çok yüksek olduğunu söyledi. Unutmadan eklemem gerekirse Bizler sadece evrenin yüzde bir kısmını keşfetmiş olmaktayız. Ve geri kalan bölüm tamamen hayal gücünüze dayalıdır. Yıllar geçtikçe ilginç keşifler sürekli gündeme gelmektedir.

Daha dünyamızın bile yüzde yirmilik kısmına keşfe demedik. Okyanus larımızın büyük bölümü de bir Muamma içindedir. 

Halk Şairi Karacaoğlan

Halk edebiyatımızın en büyük ve Önder halk şairidir. Hayatta bilinmezlikler ile doludur. Yaşadığı hayat bir çok tarihçi tarafından tam olarak bilinmemektedir. Bazı tarihçilere göre Karacaoğlan 15 diğerlerine göre 17 yüzyılda yaşadı söylenmektedir. 1606 ve 1679 yıllar arasında yaşadı bazı kitaplarda yer almaktadır.

Anadolu'nun değişik yörelere Karacaoğlan'ın şiirlerini kendi yaşam standartlarına göre adapte etmiştir. Tokatlı, Erzurumlu Bağdatlı olduğunu söyleyenler olmuştur. Ahmet Kabaklı, biraz daha ileriye giderek onun Toroslar bölgesinde yaşayan bir Türkmen olduğunu tahmin ettiğini söylemiştir.

Şiirlerinde, Karacaoğlan'ın gençliğinde çok hareketli Uçarı bir insan olduğu anlaşılır. Şiirlerinde bütün Anadolu'yu, Suriye, Mısır ve Rumeli'ye dolaştığına dair kanıtlar bulunmuştur. Muamma da da olsa kabul edilmiştir. Şiirlerinde sürekli Aşk temaları işlemiş ve hüzünlü mısralar yazmıştır. Birilerine bir Örnek vermek gerekirse;

Üryan Geldim, yine Üryan Giderim
Ölmeye elde fermanım mı var ?
Azrail gelmiş, Can talep eder.
Benim can vermeye dermanım mı var ?
Şeklinde birçok şiiri mevcuttur.

Mudanya Ateşkes ve Lozan Antlaşması

11 Ekim 1922 tarihinde imzalanan Mudanya Ateşkes Anlaşması Ankara hükümeti ile itilaf Devletlerinden İtalya, Fransa, İngiltere arasında imzalanmıştır. Bu antlaşma ile muharebeler dönemi sona ermiştir. Ayrıca, bu antlaşma ile İstanbul, Edirne ve Kırklareli savaşılmadan geri alınmıştır. 

Anadolu Selçuklu Devleti


Anadolu Selçuklu Devleti, Oğuz Türklerinin Anadolu'yu aldıktan sonra kurdukları büyük bir Türk devletidir. Anadolu Selçuklu Devleti 1077 yanında 1308 yılına kadar sürmüştür. Anadolu Selçukluları tarih üç devreye ayrılır.
1. Kuruluş devri 1077-1204
2. Genişleme Devri 1204-1243
3. Zayıflama Devri 1243 -1300

Anadolu Selçuklu Devleti kuruluş devri

Büyük Selçuklu hükümdarı Alp Arslan'ın oğlum Melikşah kutulmuşoğlu Süleyman Bey'i, Kızılırmak ın batısında kalan toprakları zaptetmek ile görevlendirilmiştir tarih 1074 Süleyman Bey ordusunu toplayarak Kızılırmak'ın batısına geçti. İlk olarak Kayseri yakınında karşılaştığı bir Bizans ordusunu yendi. Kazanılan Bu başarı Süleyman beyin daha batıya ilerlemesine yol açtı. Süleyman Bey Marmara Bölgesi'nde kadar uzandı ve İznik şehrini zapt edip kendisine Başkent yaptı. Sonra da bir İzmit üzerinde Üsküdar'a Boğaziçi kıyıları ne kadar tüm toprakları fethetti.

Süleyman beyin elde etti bu başarılar kardeşim Mansur Paşa'yı çok kıskandırdı. Süleyman Bey kardeşinin Bir İsyan hazırlandığını haberini aldı durumu hemen Melikşah bildirerek Ondan yardım istedi. Çok geçmeden gelen ordunu yardımı ile yapılan isyanı bastırdı. Bütün bu olaylar olurken Selçuklu Devleti Bir Hayli yıpranmış durumdaydı. Orduları düzensiz bir hal almış Birlik düzenini dağılmıştı. Bu sıkıntılı dönemden dolayı Melikşah aldı toprakları kendisine ait olmak üzere Anadolu sultanlığının Süleyman Bey'e teslim etti. İşte böylece Anadolu sultanlığı devreye girmiş Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur.

Kutulmuşoğlu Süleyman 1077 ve 1086 yıllar arasında bu devlette hüküm sürdü. Ölümü ise Halep önlerine yaptığı bir seferde savaşırken öldü. Hemen ardından ölüm sebebiyle Anadolu'da bir çok karışıklıklar meydana geldi. Birinci Kılıçarslan Anadolu'ya gelerek babasının ülkesine sahip çıktı. Ülke kısa sürede normale döndü.

Birinci Kılıçarslan 1092 ve 1106 yılları arasında Anadolu Selçuklu Devleti'ne hüküm sürdü kurdu yeni düzenli ordu ile bizanslıların üzerine yürüdü. Ordunun kuvvetlenmesini göre Bizanslılar papaya başvurarak yardım istedi. Tam da bu tarihlerde bizlere karşı Haçlı Seferleri hazırlığı yapılıyordu. Birinci Kılıçarslan Yalova civarında ilk Haçlı seferine hazırlığını yapmış ve bekliyordu. bu savaş esnasında ne kadar başarılı olursa da izni ki haçlılara bırakmak zorunda kaldık.

Tabii bizim deli oğlan yerinde durmayarak ben doğrularımda atarak Haçlı Seferi'nin Kuran orduların Peşine Düştü birçok zorluğa rağmen Kudüs'e girmeyi başardık. Unutmadan ilk Kudüs Haçlı ordusunda bulunuyordu. En parlak dönemi Melikşah önemi olmuştur Bir yandan da mengüçler ve saltuklular beyliklerine son verirken, bir yandan da Ermenilerin elinde bulunan kandelor Kalesine aldılar.

Araf'ta Kalmak Ve Araf Nedir ?

Araf nedemektir ve ölümden sonra ne olacaktır
Araf

İslam inanışına göre Cennetle Cehennem arasındaki yere Araf denir. Kuran'ın 7. Suresinde araftan bahsedilmektedir. Surede cennetlikler ve cehennemlikler bir sur ile ayrılacakları bu surun üstünde bulunacak kimseleri cennetlikler cehennemliklere alametlerinden tanıyacağı belirtilmektedir.


Araf, dinen yüksek yer anlamına gelmektedir. Kökeni Arapça'ya dayanır. Bazı kimseler kelimenin "bilmek" anlamında olan İrfan dan geldiğini söylerler. Sure her iki anlamı da doğrulayacak bir ifade taşımaktadır. Çünkü araf ehli hem Cennetle Cehennem arasındaki surun tepesinde bulunacak, hem de cennetlik mi cehennemlik insanları tanıyabilecek lerdir. Taberi'nin bir nakline göre Araf, cennet ve cehennem arasında bir yerdir. Günah ve sevapları misafir olanlar burada tutulacaktır. Müslüman inanışı araftakiler sonradan cennete gireceği merkezdendir. 

Askerlik Nedir ?

Askerlik, özel kanun insanlara göre Harp Sanatı öğrenmek ve yapmak görevidir. Askerlik her gencin vatani görevini yapma sorumluluğu olan bir görevdir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her hareket askerlik görevini getirdiğinde Sivil hayatı daha farklı olduğunu görecektir.

Askerlik çağı 20 yaşına girdi yıl ocak ayının ilk gününden başlar. 46 yaşına kadar hisse bin Ocak ayının başına kadar devam eder. Askerlik 3 bölümlerden oluşmaktadır.

  • Askerlik çağı
  • Yoklama
  • Görevlilik
  • Yedek olmak
Son yoklaması yapılan kimseler birkaç sağlık raporundan geçmesiyle askere alınır. Bunlar Sağlam, sakat çürük olmak üzere üçe ayrılır. Ülkemizde ise son zamanlarda bedelli askerlik sistemi devreye girmiştir. Yasalarımıza göre 15000 TL ücret ödeyenler sadece 21 gün askerlik yapacaktır. 

Evrende Neler Var ?

evren

Gökyüzünü göz önüne aldığımızda üzerinde bulunduğumuz dünyanın ne kadar küçük olduğunu anlarız. Teknolojik gelişmeler ilerledikçe ne zaman geçtikçe gelişen aletleri ilerlemesiyle evrenin büyüklüğü bizlere hayretler içersinde bırakmaktadır. Her gün neredeyse ben başka gezegenler, takım yıldızları keşfedilmekdedir. 


Sadece evrende değil kendi galaksimizde bile bir nokta bile değiliz. Güneş'in ışığı bize saniyede 300.000 kilometre olduğuna göre 8 dakikada dünyamıza ulaşır. Fakat Andromeda gibi Işığı bize 900.000 yılda dünyamıza ulaşan gök cisimleri bulunduğu da bir gerçektir. Sadece Bu rakamlar bile evrenin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.

Güneş sistemi

Güneşin çevresinde onun çekimi altında dönen 9 gezegen vardır Güneşe yakınlık sırasına göre Merkür, venus, Dünya, mars, Jüpiter, Satürn, Üranüs, Neptün, Plüton güneşin çevresinde ve bir yörünge üzerinde ulaştıklarında bunlara gezegen adı verilir. İnsanlar, çok eskiden yapılan araştırmalar doğrultusunda bazı yıldızların yer değiştirdiğini görmüşler, ve bu yıldızları Durağan Yıldızlar dediğimiz iki bölüme ayrılmışlardır. 

Astronomi Tarihi

astronomi

Milattan önce 3000-2000 tarihi yıllar arasında Çin'de astronomi ile ilgili çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. O yıllarda Çin'de dini törenleri vakitlerini bulmak amacıyla ay ve güneşin döngülerine saplayan bilim adamları vardır. Ve bu dönemde güllerin uzunluğu kısalığı ve mevsimlerin süresini ölçmeye başarmışlardır.
Milattan önce büyü matematikçi Çu-Kung Dünya ile Güneş arasındaki mesafeyi ölçmek için yaptığı çalışmalar, nasıl ki günümüzde bazı cahillerin dünyanın düz olduğunu iddia etmesi gibi bu bilim adamınında dünyayı düz olarak hesaplaması yüzünden yanlış sonuca varılmıştır. Bunun ardından Kubilay Han içinde çok farklı aletler icat edilmesine sebep olmuştur. Bilim bu çağda en yüksek gelişme tanıklık etmiştir. Bununla beraber astronomi hızla doğru sonuçlar vermeye başlamıştır.

Eski Mısır'ın Astronomiye Etkileri 

Eski Mısır, yılın uzunluğunu Nil Nehri'nin yıllık taşımasına göre ölçüm işler ve bu arada birçok Yıldızları da incelemişlerdir. Bu inceleme sonuçlarında günümüze kadar gelen birçok doğru bilgiyi onlardan biliyoruz.  
Eski Mısır medeniyeti gökyüzünü araştırmaları ve bu çalışmalarda gösterdiği titizliği Geleceğe ışık tutmuştur. Babil de milattan önce 3800 yıllarında Bugün değişik şekillerini incelendiği yönünde bulgular bulmuştur. O dönemlerde Babil medeniyetinin bile astronomi dalında ne kadar ileriye gittiğini bizlere göstermektedir. Hatta bugünkü bildiğimiz takımyıldızlarının bile babilliler tarafından bulunduğu iddia edilmektedir. Tuttukları yıllıklar ile Ay ve güneş tutulmalarını önceden bile biliyorlardı. Babillerin Mısırlıların bu tutumları daha sonra ülkeye gelen Yunanlıların da bu bilgilere ulaşmasına astronomide çağ Atlamasına sebep olacaktır.

Astronomi Nedir ?

Astronomi, Gök cisimlerini hareketlerini, bulundukları yerleri ve döngülerini fizik ve bilim olarak anlatan bilim dalıdır. Daha ilk başlangıçtan beri gökyüzündeki cisimler insanları yakından ilgilendiren konular olmuştur. Denizlerdeki gelgitlerin, havadaki değişimleri gökyüzündeki cisimlerle alakalı olduğu ilk tarihlerden beri bilinmektedir. Astronomi günümüze gelene kadar birçok devirlerden geçmiştir.

Eski Medeniyet; Asur


Asur, milattan önce 3000 yıllarında milattan önce 612 yılına kadar ilk olarak Asus şehrinde sonra Merkezi Asur şehri olmak üzere bütün Mezopotamya, Elam, Suriye ve hatta Mısır'da hüküm sürmüş bir devlettir. Asur tarihi eski, orta ve yeni asur çağları diye üçe ayrılır.

Eski Asur Çağı

Milattan önce 2100-1800 yılları arasında gösterilebilecek olan eski Asur çok ilk hükümdarı İlusumu bu devlete bağımsız hale getirmiştir. Kendisinden daha sonra gelen bağımsızlığını kuvvetlendiren memleket imal eden krallar olarak anılırlar. 1. Sargon ise devletin sınırlarını doğuya doğru çok gelişmiştir.
Bu dönemde krallar sürekli olarak savaşlarla uğraşmışlardır bu yıllarda Asur nasıl tarihin en yüksek devirde açılır İlk fırsatta Samaria'yı ele geçirerek İsrail Devleti'ni kesin olarak yıktı. Babil kralı birleşmeleri büyük bir güç kazandırdı. 


Kubilay Han'ın Sarayı (Marko Polo)

Uzak doğuya Seyahat neden ilk Avrupalı Marko Polo olarak bilinir. Venedikli bir tüccarın oğlu olan Marco Polo 571'de babasıyla birlikte uzun bir yolculuğa çıktı. Baba o İran Afganistan üzerinden Çin Yollarında düştü. Marco Polo yol boyunca uçsuz bucaksız Çöller aşarak en yüksek dağlardan geçerek Kubilay Han Sarayı'nın bulunduğu hambalıka vardır. Uzun zaman aradan sonra Marco Polo Kubilay Handan büyük bir itibar gördü.

Marko Polo Kubilay Han'ın Sarayı'nda yıllarca kaldı. Hemen ardından Çin'den ayrılarak uzun ve maceralı bir Seferden sonra tekrar beni diye döndü. Bu süreç içerisinde 25 yıl geçmiştir. Marko Polo'nun çoğu hayalet dayandığı düşünürse de yazdığı kitaplar bugün hala birçok kişi tarafından zevk ile okumaktadır. Unutmadan hatırlatmak isterim ki Kubilay Han, Cengiz Han'n sorumludur.


1. Dünya Savaşı Birinci Bölüm


Atatürk Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından sonra da, 1915 yılbaşına kadar, Sofya'da kaldı. Kendisi Osmanlı devletinin bu savaşa katılmak da acele ettiği kanaatindeydi. Savaşın gelişmesi de büyük bir dikkatle Takip ediliyor, Almanya grafikleri için savaşın çok ağır sonuçlar doğuracağını herkese söylüyordu.
Atatürk kendisine aktif olacağı bir görev verilmesi üzerine ısrar etmekteydi. Hemen ardından Tekirdağ'da kurulmasına karar verilen bir kümenin Komutanlığına getirildi. Atatürk'ün 20 gün gibi kısa bir zamanda kurduğu Temel 19 fırka ediyle Çanakkale savaşlarına katıldı. O sırada Alman generali liman von sanders bu bölgede bulunan Ordu'nun komutanıydı. Atatürk'ün emrindeki Tümen Arıburnu ve Anafartalar'da çok üstün düşman kuvvetlerine karşı savaşarak büyük bir başarılar kazandı.
Atatürk 1915'in sonlarında Edirne'deki 16. Kolordu Komutanlığı tayin edildi. 1916 da Diyarbakır'a gitti. 1 Nisan 1916'da generalliğe terfi etti. Buradaki başarıları için kendisine kılıçlı altın imtiyaz madalyası verildi. 1917'de Alman generallerinden Falken hayn ordunun başında bulunmaktaydı bu Ordu Halepli toplanıyordu ancak, Atatürk Türk komutanının düşüncelerini vatanını halinde gördüğünden Ordu komutanlığını bıraktı ve İstanbul'a geldi.

Atatürk İstanbul'a geldikten sonra, İngilizlerin yaptıkları bir taarruzla Filistin ve Kudüs'ün elden çıkması onun fikirlerinin doğru olduğunu gösterdi. Atatürk velihat Vahdettin Efendi'nin 15 Aralık 1917 5 Ocak 1918 tarihleri arasında yaptığı Almanya seyahat ile katıldı. Atatürk uzun süre tüm komutanları ve generalleri bu savaşın ne kadar zorluklar ve sıkıntı yaratacağını anlatmaya çalıştı. Atatürk Almanya'dan dönüşünde hastalandı, tedavi için Viyana'ya gitti Bu arada V Mehmet ölmüş yerine 6. Mehmet Vahdettin tahta çıkmıştır. Padişah Atatürk'e 7. Ordunun başına geçmesini teklif etti. 18 Eylül 1918'de güneyinde yerleşmiş bulunan ordunun başına geçen Atatürk durumu ümitsizliği ili ve yeni bir düşman doğrusunu yakın olduğunu anladı. 19 Eylül gecesi başlayan ve çok kuvvetli Düşmanlar karşısında gelişen taarruz karşısında diğer ordular bölüm bölüm Savaşı kaybederken Atatürk kendi ordusunu bu tasarı halinde çekmeye gayret göstererek başarılı oldu.

30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti'nin imza imza attığı Mondros Mütarekesi ile Yıldırım Orduları grup komutanı Mareşal liman görevimden ayrılmış ve yerine Atatürk dahil edilmiştir. Atatürk her şeye rağmen asla teslim olmayı kabul etmedi, emrindeki silahlı kuvvetler muhafıza fikrinde olduğunu bildirdi bunun üzerine Yıldırım Orduları grup dahil edildi. Atatürk İlerideki Bir Savaşın hazırlıklarını yaparak bir kısım silah ve cephaneyi emin ellere bırakmayı ihmal etmedi. Böylece Maraş, Urfa ve Gaziantep savunmalarının temelini hazırlayıp en iyi hale getirdi.

Şair Ahmet Haşim

Türk edebiyatının en dikkate değer ve değerli şairlerinden biridir Ahmet Haşim. Annesi ve babası aslen Bağdat'lıdır. Ahmet Haşim, çocukluğunda babası ile bir çok yerleri gezmiş babasının 1896 da fizan mutasarrıfı tayini üzerine okumak için İstanbul'a gönderilmiştir.

1907 yılında Galatasaray lisesi bitirmiş ve bir yıl memurluk etmiştir. Meşrutiyetten sonra İzmir sultanı edebiyat öğretmenliğine atandı. 3 yıl kadar öğretmenlik hayatından sonra çeşitli bir çok devlet hizmetlerinde bulundu. 1928 yılında Anadolu demir yolları idari heyeti üyeliğine getirildi. Bu sırada hastalandı ve tedavi için Frankfurt'a gitmek zorunda kaldı. İstanbul'a döndükten sonra bir kaç ay içerisinde öldü.

Ahmet Haşim , ilk şiirlerini mecmua- i edebiye olarak adlandırmıştır. Şiir yazmaya başladığı yıllarda Fransız edebiyatı sembolizm ekolü hakimdi. Şair Ahmet Haşim ise Türk Edebiyatı dalında en öncülerinden birisiydi.