Astral Seyahat Ve Rüyalar Alemi

  Astral, rüyalar âlemi, eterik maddenin bir üstü. Olmayan ülkenin sınırları. Eski çağlardan beri uyuyan insanların, bedenlerinden ayrılıp gezdikleri ve geri geldikleri düşünülürdü. Günümüzde çağdaş bilim, uykunun kademeleri olduğunu ve bu kademelerin uyku süresince birbirlerine geçtiğini keşfetti. Beynin yaydığı dalgalar, bilgili halle uyku halinde alfa, beta şeklinde farklı dalga boylarında seyrediyor. Özellikle beyin REM (Rapid Eye Movement / Hızlı Göz Hareketleri) esnasında, saniyelerle ölçülebilecek kadar minik bir vakit aralığında hızlı göz hareketleriyle düşlerini görüyor. Düşlerimizi kimilerimiz anımsıyor, kimilerimizse hiç rüyâ görmediğini düşünüyor. Buna rağmen her insanın REM uykusuna daldığını ve bu uyku sırasında aniden uyandırılan insanoğluın uykuda beklenen dinlenmeyi sağlayamadığı deneylerle ispatlanıyor. Öyle ki, uzun süre REM uykusu olmadan yaşamak biçimi ciddi hayati problemler yaşatıyor.

   Leonardo da Vinci, çok az uyurmuş. Gün içinde kısa kestirmelerle uzanıp dinlenirken, çalışmaya devam ederek yüzlerce projesini aralıksız yapabilmiştir. Uykusuzluğu bu kadar sistematik ele alıp disiplinli bir tarzla süreı üretime dönüştürmüştür. Ya da REM uykusunun devamlı yaratıcılığını icatlarına taşımıştır. Bu anlattıklarımızın çoğunu duyduk ya da okuyoruz. Ama bir de işin tuhaf kısmı var. Aklı başında incelememiz, heyecanlanmadan irdelememiz ihtiyaç duyulan veriler var. Rüya görmeyi bir defa daha incelemeliyiz. BDA (beden Dışı Aktivitiler) ve ÖYD (Ölüme Yakın Deneyimler) diye nitelendirebileceğimiz vakalar bu başlıkları oluşturuyor. Kişi, kaza geçiriyor ve ameliyata alınınca bedeninin dışında uçtuğunu görüyor. Hastane haricinde mevzuşan akrabalarını görüp cümlelerini duyuyor. Bir savaş sırasında ölümle karşılaşan bir asker, ansızın kendini bedeninin haricinde buluyor ve yaklaşan düşman askerlerini görüp kaçıyor. Bir sürü örnek olay. Elbetteki hepsi için bilimsel veya mantıksal bir açıklama, kim bilir bir bahane bulunabilir.

  Biraz da mistiklerin sözleriyle astral evren "Uykuda şu dört element çarmıhından kurtulurum; Şu daracık yerden can yaylasına sıçrarım.” Mevlana, Mesnevi VI/222 "Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni" Yunus Emre "Çocukluğum boyunca rüyalarımda başka kentlere gittiğimi gördüm. Bu, gençliğime kadar sürdü." Nikola Tesla Astral madde nedir? Klasik Hint ruhsal görüş açısında ve Neospritüalizm'de üst üste bedenler ve dünyalar bulunur. Bir sıvının içinde erimiş gaz gibi aynı mekanda farklı titreşimlerde bir çok katman halinde dünyalar ve bedenler vardır. Fizik gövde, eterik beden, aura, astral gövde ve ruhsal beden olarak anlatılır bu katmanlar. Her beden, farklı bir algı, farklı bir düzlem anlamına gelir. İnsan bilinci ve farkındalığı eş zamanlı olarak bunlarda bulunur. Tıpkı şu an şuuraltınızın kalp atışınızdan tutun da şeker düzeyinize ve gelen milyonlarca algı bombardımanından yalnız lüzumlu olanları arka planda yönetmesi gibi. Bilinç, bir sürgü benzer biçimde bu var oluş düzlemlerine kayabilir. Garip olan şu ki; bilincimiz, rüyaları hatırlayamaz. Kısa kısa ve kuralları anlaşılmaz bir rüyalar dizisi beynin anladığı ilişkiler ve vakalar dizisine dönüştürülür. Bu, çok ilginç bir deneyimdir. Bir bilgisayara taşınabilir bir hafızayla informasyon getirip onun hafızasına aktarmak gibidir. Fakat hepimiz, böyle düşünmeyiz. Psikoloji, şuuraltından yüzeye çıkan id bilincinin kimlikle örtüştüğünü ve kendi dili olan şuuraltından örülü rüyaların anlaşılmaz bir örgüsü olduğunu öngörür. Düşler gün içindeki hayallerin, bastırılmış arzuların kendimizi içine düşerken bulduğumuz dünyasıdır. Fakat bilinçli görülen düşler? Diyelim ki bir uyku laboratuarındasınız.

   REM uykunuz başladığında beyin dalgalarınızı izleyen bir cihaz, minik bir elektrik akımı vererek beynimize şu anda rüya görüyorsun mesajı gönderse ne olur? Bu, aklımıza bir Elm sokağı kabûsunda uyanmak ve Freddy ile köşe kapmaca oynamayı getirebilir(!) sadece deneyimleyenler, çoğu zaman tam bilinçli rüya görmenin son aşama beyaz ışıklı ve boş bir mekanda bulunmak anlamına gelebildiğini ve akıldan geçen hayâllerin görsel imgelere dönüştüğünü söylüyor. Şu anda gözünüzün önüne bir elma getirin. Kırmızı, olgun, nefis bir elma. O elmayı zihin alanınızda canlandırmanız şeklinde bir şeydir bu.

   "Mevlana çocukluğunda bigün ağabeyi ve Belh'in ileri gelen ailelerinin çocuklarıyla toprak damlar üzerinde oynuyormuş. Bu sırada bir çocuk, minik Celâleddin'e: — Gel bu damdan öteki dama atlayalım... Demiş. Celâleddin gülümseyerek: — Hayır, bu iş, kedi ve köpeklerin kolayca yapabileceği bir iştir. Eğer enerjisiniz yetiyorsa, bu şekilde damdan dama değil, geliniz göklere uçalım, âlemleri seyredelim... Diye yanıt vermiş. Derler ki, ufak Mevlâna bu sözleri söyledikten sonrasında bir anda göğe sıçramış, çocuklar korkudan çığlığı basmışlar." Astral, bir zamanlar dünyaya daha mı yakındı? Kadîm uygarlıkların, adını dahi duymadığımız uygarlıkların insanları beyinlerinde rüya bilincini canlı tutarak, gündelik yaşamda kullanıyorlar mıydı? Bu uyanıklık bilinci veya REM uykusunun bir türü, gündelik bilinci kaplamış mıydı?

0 yorum:

Yorum Gönder