Ölümün Aşamaları Nelerdir ?



  Külber-Ross'a göre hasta, ölünceye kadar beş aşamadan geçiyor; Birinci aşama, hastanın içinde bulunduğu durumu inkâr etmesi; "Ben, ölmem!" İkinci aşama ise kızgınlık şeklinde beliriyor; "Niçin ben? Neden bir başkası değil de ben? Niçin daha bilgisiz işe yaramayan ya da yaşlı birisi ölmüyor da ben ölüyorum?" Üçüncü aşama ise pazarlık devresidir; "Eğer dediklerinizi yaparsam, beni iyileştireceksiniz değil mi?" 3. aşamadan itibâren, artık durumu yavaş yavaş kabullenmeye başlar. Bu, dördüncü aşamadır; "Ben, ölüyorum. Gerçekten ölüyorum." Son aşamada ise hasta, ölümü tümüyle kabullenir ve beklemeye başlar. Bu son aşama hastanın davranışlarında ilginç gelişmelerin olduğu aşamadır. Örneğin, sesler işitir daha önce ölmüş olan yakınlarının kendisini beklediklerini söyler. Bu aşamada hastaların büyük çoğunluğunun parlak ışıklar, sonu aydınlık tüneller gördükleri, benliklerine bir huzur duygusunun egemen olduğu belirtiliyor. Bilinen bir gerçek daha var ki o da tıbben ölüp sonra hayata döndürülen kişilerin daha sonra ölümden korkmamaları.

  Bir diğer ölüm uzmanı (ben böyle tanımlıyorum) Dr. Raymod Moody'dir. "Life After Life", bilim dünyasında çok ilgi çeken bir kitaptı. Psikiyatrist Dr. Moody, ölümün kıyısından dönen hastaların deneyimlerini aktarmıştı. Yaşama geri dönen hastalar, bir ışık tünelinden geçtiklerini, başka bir boyutta iyiliksever ruhsâl varlıklarla karşılaştıklarını ve bazen de yaşamların en önemli olaylarını yeniden anlatmışlardı. Dr. Moody, bu olguya "ölüme yakın deneyim" adını vermişti. Ölümün kıyısından dönenlerin çoğu, bu deneyim ardından büyük değişim sergilemişti. Anlattığına göre Dr. Suzuki de bunlardandır. Dr. Suzuki, genetik açıdan felç geçirmeye yakın bir kişi olduğunu ve 50 yaşlarında bunu yaşadığını anlatıyor. Dr. Suzuki, parlak ışıklar çeşitli pastel renkler ve parlak güzel bir ışığa doğru giden ve içine doğru çekildiğini hissettiği bir tünel gördüğünü anlatıyor.Ama ışığın kaynağına giderken henüz zamanı gelmediğini de hissetmiş.

  Bir saniye sonra kendini hastanene yatağında meslektaşları tarafından muayene edilirken bulmuş. Konuşmayı ve yürümeyi tekrardan öğrenmek zorunda kalmış. 17 Eylül 1975'te Dannion Brinkley'in yaşadığı deneyim meşhurdur. Kendisi telefonla konuşurken, düşen bir şimşeğin telefon kablosundan geçerek kulağından tüm bedenine ve sonra ayağına kadar inmesi sırasında kalbi durmuştur. Kalbi durduktan sonra hastaneye kaldırılan Brinkley kurtarılamamış ve morga kaldırılmıştır. Morgda bir anda hayata dönen Brinkley, klinik olarak tam 28 dakika ölü kalmıştır. Brinkley, "Saved by the Light" (Işık tarafından Kurtarıldı) isimli kitabında kendisi yaşadığı deneyimi anlatmış, Hollywood tarafından yaşadığı deneyim Saved by the Light ismiyle sinemaya uyarlanmıştır. Kendisi birçok yerde konferanslar düzenlemekte ve insanlara ölümün bir son olmadığını ve ölümden korkulmaması gerektiğini anlatmaktadır. 1975 yılında, Dannion Brinkley, gökgürültülü bir fırtına esnasında telefonda konuşuyordu. Telefon kablosuna düşen bir yıldırım başına ve vücudunun diğer kısımlarına binlerce voltluk elektrik gönderir. Kalbi durur ve ölür, fakat işin aslında, bir NDE yaşamıştır. Brinkley, morgda 28 dakika sonra yeniden canlandığında, anlatacağı müthiş bir hikayesi vardı. Aşağıdakiler Paul Perry ile yazdığı kitabı "Saved By the Light"tan alınmıştır. Sonrasında duyduğum ilk ses bir yük trenine benzeyen bir sesin kulağıma ışık hızıyla gelmesiydi. Elektrik şokları bütün vücudumdan aktı ve her hücremi pil asitinin içinde eridiğini hissettim. Ayakkabımın çivileri yerdeki çivilere yapışmıştı dolayısıyla havaya fırladığımda ayaklarım ayakkabılarımdan çıktı. Gözümün önünde tavanı gördüm ve yatağımın üzerine düşerken bir dakika için nasıl bir gücün bu kadar acıya sebep olabileceğini ve beni bu şekilde tutabileceğini tahmin edemedim. Bir saniyenin bile yarısı kadar olan bir süre bir saat gibiydi. Korkunç bir acıdan sonra kendimi huzur ve sakinlik verici bir denge hissiyatında buldum. Daha önce hiç bilmediğim ve şu ana kadar da hiç hissetmediğim bir histi. Sanki çok güzel bir sakinlik içinde banyo yapmak gibiydi. Ne olmuş olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu, ama bu kadar huzur içinde olmama rağmen nerede olduğumu bilmek istiyordum. Etrafıma bakmaya başladım, havada dönüyordum. Aşağımda yatağın üzerine fırlatılmış vücudum vardı. Ayakkabılarım tütüyordu ve telefon ellerimde erimişti. Sandy'nin odaya koştuğunu görüyordum. Yatağın yanında durup bana korkunç bir ifadeyle bakıyordu, tıpkı bir ebeveynin çocuğunu yüzme havuzunda ters dönmüş bir şekilde yattığını gördüğündeki ifade gibiydi. Tommy 10 dakikadan az bir süre içerisinde geldi. Ters bir şeyler olduğunu biliyordu çünkü patlamayı telefondan duymuştu. Tommy'nin beni tutmasını ve ambulans geciktiği için küfürler ettiğini izledim..Siren sesleri duyulmaya başlamıştı. Sağlık görevlileri beni sedyeye koyup ambulansa götürürlerken üçünün tepesinde uçuşuyordum, Sandy, Tommy ve kendim Uçuştuğum yerden, herkesten 5 metre kadar yükseklikte, yüzüme düşen yağmuru ve ambulans ekibinin arkalarının ıslandığını görebiliyordum. Gördüğüm perspektif bir televizyon ekranı gibiydi. Öfke ve acı duymadan, sedyedeki kişinin titreyip, seğirip, sıçradığını seyrettim. Ölü bedenimden ambulansın önüne doğru baktım. Bir tünelin oluştuğunu gördüm, bir hortumun gözü gibi açılıyor ve bana doğru geliyordu. Ben hiç kımıldamadım, tünel bana doğru geldi. Çan sesleri vardı tünel bana doğru ve sonra da etrafımda spiral çizerken. Hemen sonrasında görülen hiçbirşey yoktu.

  Ne ağlayan Sandy, ne ambulans ekibinin ölü bedenime kalp masajı yapması, ne hastaneyle telsizden yapılan çaresiz konuşmalar.. sadece bir tünelin beni bütünüyle sarışı ve yedi çanın ardı ardına ritmik bir şekilde çalan güçlü güzel sesleri.. Karanlığa doğru baktım. Yukarıda bir ışık vardı ve ona doğru elimden geldiği kadar hızlı hareket etmeye başladım. Bacaklarımı kıpırdatmadan ışık hızıyla hareket ediyordum. İlerledikçe ışık daha da parlaklaşıyordu ta ki bütün karanlığı yok edecek ve beni tamamiyle gözalıcı bir ışık cennetinde bırakana kadar. Bu gördüğüm en parlak ışıktı, ve buna rağmen gözlerimi birazcık bile acıtmıyordu. Bu ışık, karanlık bir odadan güneşli bir odaya geçildiğinde hissedilen acının tam tersine, gözlerimi rahatlatıyordu. Sağıma doğru baktım ve sisin arasından gümüş bir formun bir siluet şeklinde görünmeye başladığını fark ettim. Yaklaştıkça sevgi kelimesinin bütün anlamlarını içeren derin bir sevgi hissetmeye başladım. Sanki sevgilim, annem ve en yakın arkadaşımın binlerce kat fazlası gibiydi. Işık varlık yakınıma geldikçe, bu sevgi hissiyatı o kadar yoğunlaştı ki dayanamayacak kadar zevk vericiydi. Işık varlık tam önümde durdu. Onun özüne doğru baktığımda, renk prizmaları, sanki her birinden gökkuşağının renklerini yayan binlerce minik pırlantadan oluşmuş gibiydi. Onun varlığında kendimi çok rahat hissettim, varlığındaki samimiyet sanki hissettiğim bütün duyguları hissettiğine inanmamı sağladı. Aldığım ilk nefesten yıldırım çarpmasıyla cızırdayana kadar.. Bu varlığa bakarken kimsenin beni ondan daha fazla sevemeyeceğini, ve kimsenin bana karşı ondan daha fazla empati, sempati, cesaretlendirme, yargısızlık ve merhamet duyamayacağını hissediyordum. Işık varlık beni içine çekti ve bunu yaptığında bütün hayatımı yeniden deneyimledim, bütün başıma gelenleri hissettim ve gördüm. Sanki bir su baskını olmuş ve beynimde kayıtlı olan bütün hatıralar dışarı taşmış gibiydi. Hayatımı gözden geçirmeyi bitirdikten sonra bir noktaya gelmiştim, az önce tanık olduğum şeylere baktığımda tek bir sonuç çıkıyordu. Utanmıştım. Farkına vardım ki çok bencil bir hayatım olmuş, insanlara çok ender yardım etmişim. Kardeşlik sevgisiyle neredeyse hiç gülümsememiştim ve kimseye kötü durumda olduğu için 1 Dollar ( Burada tercümenin düzeltilmesi gerekiyor) vermemiştim. Hayatım kendim ve sadece kendim içindi. İnsanlara hiç önem vermemiştim. Işık varlığa baktım ve çok derin bir üzüntü ve utanç hissettim. Bir azarlama, ruhumun kozmik bir şekilde sallanmasını bekledim. Bütün hayatımı gözden geçirdim ve gördüğüm gerçekten değersin bir insandı. Bir azarlama değil de ne hak ediyordum? Kim olduğun Tanrının yaptığı bir farklılıktır....

  Dedi varlık...Ve o fark sevgidir... Aslında hiçbir konuşma olmuyordu, ve bu düşünce bana telepatik ( farklı bir telepati yoluyla )bir şekilde iletiliyordu. Bugüne kadar bu kelimenin manasının ne olduğundan emin değildim. Fakat söylenilen buydu. Tekrardan bir gözden geçirme süresi yaşatıldı. İnsanlara ne kadar sevgi vermiştim? Onlardan ne kadar sevgi almıştım? Ve biraz önce gördüklerime bakılırsa, yaptığım her iyi olaya karşılık neredeyse 20 kötü olay yaratmıştım. Eğer suçluluk şişmanlık olsaydı, 230 kilo gelirdim. Işık varlık uzaklaştığında, suçluluğun getirdiği ağırlık üzerimden kalktı. Gördüklerimde acıyı ve ıstırabı hissetmiştim fakat tüm bunlardan hayatımı değiştirebilecek bilgiyi öğrenmiştim. Varlığın mesajını başımın içinde telepati şeklinde duyabiliyordum: ...İnsanlar dünya üzerinde iyilik yaratmak için varolan güçlü spiritüel varlıklardır. Bu iyilik, genellikle cesur hareketlerle gerçekleştirilmez, insanlar arasındaki şevkatli tekil haraketlerle varolur. Önemli olan o küçük şeylerdir, küçük davranışlardır, çünkü kendiliğinden gelişen heraketler onlardır ve insanın gerçek kişiliğini gösterir... Çok mutlu olmuştum. Artık insanlığı geliştirecek basit sırrı biliyordum. Hayatınızın sonunda hissettiğiniz sevgi ve iyi hisler yaşarken verdiğiniz sevgi ve iyi hislere eşit. Bu kadar basitti. ...Artık bu sırra sahip olduğum için hayatım daha iyi olucak... dedim Işık varlığa. O sırada fark ettim ki geri gitmiyordum. Artık yaşayacak bir hayatım kalmamıştı. Üzerime yıldırım düşmüştü. Ölmüştüm. Kanatsız kuşlar gibi, katedrallerle dolu bir şehre sürüklendik. Katedraller içeriden parlayan bir ışıkla dolu kristalden yapılmış gibiydiler. Korkmuştum. Bu yerin havada titreşen bir gücü vardı.. Bir öğrenme yerinde olduğumu biliyordum. Hayatımı yeniden gözden geçirmek için veya değerinin ne olduğunu anlamak için değil, bilgilendirilmek için oradaydım. Yapıya girdiğimde, Işık Varlık artık benimle değildi.

  Onu görebilmek için etrafıma bakındım ve kimseyi göremedim. Odada sıralar hizalanmıştı, ve yayılan ışık her şeyin parlamasını ve sevgi gibi hissedilmesini sağlıyordu... Hemen sonra, podyumun arkasındaki boşluk Işık varlıklarla doldu. Benim de oturmakta olduğum sıralara doğru bakıyorlardı, ve onlardan şevkatli ve bilge bir ışık saçılıyordu. Sırada oturdum ve bekledim. Daha sonra olan şey ruhsal yolculuğumun en muhteşem kısmıydı. Podyumun arkasında dururlarken varlıkları sayabiliyordum. Onüç tanelerdi, omuz omuza yan yana duruyorlardı ve sahneye yayılıyorlardı... Onlar hakkındaki diğer şeylerin de telepatik bir yolla farkındaydım. Her biri insanoğlunun sahip olduğu değişik duygusal ve psikolojik özellikleri temsil ediyorlardı. Mesela, varlıklardan biri kuvvetli ve tutkuluyken bir diğer artistik ve duygusaldı. Biri cesur ve enerjikti, biri sahiplenici ve sadıktı. İnsan terimlerine göre, her biri zodyağın bir burcunu simgeliyordu. Spiritüel terimlere göre, bu varlıklar burçları da geçiyordu. Bu duyguları benim hissedebileceğim bir yoğunlukta çıkartıyorlardı. Şu anda artık bu yerin bir öğrenme yeri olduğunu biliyordum. Burada bilgi içinde demlenip, daha önce hiç eğitilmediğim gibi eğitilmiştim. Kitaplar yoktu, ezberleme yoktu. Bu ışık varlıklarının huzurunda, bilginin kendisi olmuştum ve bilinmesi gereken her şeyi biliyordum. Her türlü soruyu sorabilir ve cevabını bilebilirdim.

  Sanki bilgi okyanusunda bir su damlası veya ışığın bildiği her şeyi bilen bir ışın olmak gibiydi. Varlıklar bana birer birer geldiler. Her biri yaklaştığında, göğüslerinden video kaseti büyüklüğünde bir kutu çıkıyor ve tam suratıma yakınlaşıyordu. Bu ilk olduğunda, bana vuracağını düşünerek ürpererek geri çekildim, ama vuruştan hemen önce, kutu açıldı ve dünyada olacak olan bir olayın küçük bir televizyon resmi gibi bir şeye dönüştü. Seyrederken, resme doğru çekildiğimi hissettim ve sonra da olayı sanki içindeymişim gibi canlı olarak yaşadım. Bu oniki kere oldu ve oniki kez gelecekte dünyayı sarsacak olayların ortasında durdum. O sırada bunların gelecekte olacak olaylar olduğunu bilmiyordum.

  Tek bildiğim çok mühim olayları gördüğümdü ve bunlar sanki bana gece haberleri gibi geliyordu, yalnız bir tek farkla; ekrana doğru çekiliyordum. [Dannion';e daha sonra kehanet niteliğindeki vizyonlar gösterilmiş ve 28 dakika sonra morgdaki bedenine geri döndürülmüştü.] [6] Elizabeth Taylor, geçirdiği bir ameliyat sırasında tıbbi anlamda 5 dakika ölü kalmıştır. CNN'de yayınlanan "Larry King Live" isimli programda kendisi, yaşadıklarını şöyle anlatmıştır: "Michael Todd'un (uçak kazasında kaybettiği 3. eşi) rûhuyla karşılaştım. Ben de onunla burada kalmak istediğimi söyledim; fakat o, bana dünyaya geri dönmem gerektiğini ve daha vaktimin gelmediğini söyledi. Onun aşkı ve sevgisi beni tekrar yaşama döndürdü." 20 Mayıs 2009'da Batman'da 54 yaşındaki Hasan Altun'un kalbi, hastanede 25 dakika süreyle durdu. Doktorların bu durumu bildirmesiyle hastanedeki yakınları, gözyaşlarını tutamadı. Aradan geçen 25 dakika içinde takılan geçici pille Altun, yeniden yaşama döndürüldü. Doktor Tuncer Toklu, “Hastanın tıkalı damarı için anjiyo yaptıktan sonra, birden cihazın şeridi düz oldu. Şoklarda kendine gelmeyince, kalbine geçici pil takarak çalıştırıldı. Tüm doktorlarımız, seferber olmuştu. Hasta yakınlarına öldü haberini verdikten sonra mûcize bir şekilde hasta nefes alıp-vermeye başladı” dedi. Hastanede 25 dakika kadar kalbi durduktan sonra yeniden yaşama dönen Hasan Altun, hiç bir şey hatırlamadığını söyledi. Altun, kendisine müdahale edildiği ana kadar bilincinin açık olduğunu, daha sonrasını ise hatırlamadığını belirtti. Kendine gelir gelmez başındaki doktordan sigara istediğini söyleyen Altun, “Kendimden geçtikten sonrasını hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde başımda bekleyen doktordan sigara istedim. Doktor kızdı ve bir daha kesinlikle sigara içmemem gerektiğini söyledi.

  Doktorun önerisini uygulayıp, bundan sonra sigara içmeyeceğim.” dedi.[2] Doçent Dr. Letafet Memedova Azerbaycan'ın saygın ressamlarındandır. Babası eşi ve kendisi ressam olan Memedova, Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesinde resim bölümü müdürü iken, 2001 yılında Azerî resmini tanıtmak üzere Türkiye'ye davet edildi. Halen İstanbul'da sanatını icra ederken, bir yandan da resim sanatını öğretiyor. Eşim vasıtasıyla tanışıp aile dostu olma şerefine ulaştığım Memedova'nın yaşadıklarını birinci ağızdan dinleme imkanı buldum. İşte onun ölüme gidip geliş öyküsü: 1989 yılı yazı idi. Yazlıktan Bakü merkezindeki evimize dönmüştük. Evde telaş içinde temizlik yaparken bir sancı hissettim. Kendimi iyi hissetmediğim halde işime devam ettim. (Yumurtalıklarımdaki kistlerin patladığını daha sonra öğrendim). İşimi bitirdikten sonra akşam gitmeyi planladığımız ziyaret için hazırlanmaya başladım. Eşim ailesinin evine gitmişti. Orada iken “eve dön” diyen bir ses duyduğunu söylüyor. Gittikçe kötüleşiyordum. Banyoya gidip yüzümü yıkadım. Çıkarken kapıda ayakta duramayacağımı hissettiğim için tutundum. Sonra kendimden geçip yüz üstü düştüm. Burnum kırılmış ve bayılmışım. Bu çarpma esnasında beyin travması geçirmişim. Ama gözlerim hep açık kalmış. Koyu karanlık içinde gözlerimi açtım. Biraz sonra aniden ortalık rengarenk ışıklarla doldu. Bir anda kendimi dünyanın dışında uzayın içinde buldum. Bedenimden ayrılan ruhumun uçtuğumu anladım. Bulunduğum yerden dünya bütün güzelliğiyle görünüyordu. Hızla dönen yıldızların, yanımdan gelip geçen meteorların seslerini duyuyordum. Sonra dünyaya yaklaştım; atmosferin içine girdim. Bir sonraki aşamada yemyeşil bir kırdaydım. Rengarenk çiçekler, kelebekler ve kuşlar gördüm. Rengarenk bir gökkuşağı çevreliyordu bulunduğum alanı. Bir ressam olmama rağmen o renkleri bu dünyada hiç görmedim ve yapamadım. O doğanın bir parçası, toprak olduğumu hissettim. Üzerimde papatyalar salınıyordu. Bütün doğanın canlı olduğunu hissettim. Bir şelale çağıldıyordu yakınımda. Sesiyle huzur veren, dinlendiren bir şelale. Tam bir cennetti bulunduğum yer. Şelalenin sesini de duyuyordum. Bütün canlıların titreşimler halinde konuştuklarını hissediyordum. Sonra çimenlerin üzerinde uçar gibi gezinmeye başladım.

  Bir küre gibiydi çimenlik. Aynı anda kürenin öbür tarafını da görüyordum. Hissettiğim mutluluğu ve rahatlığı tarif etmem imkansız. Böyle bir duyguyu ne öncesinde ne de sonrasında bu dünyada hiç hissetmedim. Uzun süredir ordaymışım, orası benim yurdum imiş gibi geliyordu. Bir anda uzaktan “Letafet, Letafet” sesleri gelmeye başladı. Sonradan öğrendiğime göre eşim Cavit beni sarsıyor, bana sesleniyor ve yanaklarımı tokatlıyormuş. O sarsmalarla birlikte şiddetli bir acı içinde kendime geldim. Eşim başımda durmuş yanaklarımı tokatlıyordu. İlk sözüm “neden beni uyandırdın, ben çok mutluydum, neden beni döndürdün?” oldu. O gerçek mutluluğu tamamen yitirmiştim ve acılar içindeydim. Geri döndüğüme çok pişmandım.

  Eşim bana “sen ölmüştün, gözlerin açık ama sabitti, hiçbir hayat belirtin kalmamıştı” dedi. Beni hemen hastaneye kaldırdılar ve ameliyata aldılar. Eğer 10 dakika gecikseymişim, kan kaybından ölecekmişim. Ameliyatla patlayan kistleri almışlar, ağır bir ameliyat olmuş. Doktorlar hayatta kalabileceğime teminat veremeyeceklerini söylemişler. Ama Allah'a şükür döndüm ve hayattayım. Bu deneyim sonrasında ölüm korkum hiç kalmadı. Zaten önceden de rüyalarımda, daha sonra olacak olayları görüyordum. Eşime ve çevremdekilere yaşadıklarımı anlattığımda bana inandılar. Çok istediğim halde o dünyanın görünüşünün ve mutluluk içinde uçtuğum yeşilliğin resmini hiç yapamadım. Bir Ölüme Yakın Deneyim Yaşadığını ise uzun süre sonra öğrendi.
Alıntı

0 yorum:

Yorum Gönder